Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi/ Psikoloji Notları
Değerli okurlar,
İran ve İsrail arasında yükselen gerilim sadece silahların değil, tarihsel hafızaların ve travmaların savaşıdır. En büyük zafer, en çok yıkmakta değil, en çok onarmakta gizlidir.
Son günlerde dünya, İran ile İsrail arasında tırmanan gerilimi endişeyle izliyor. Füze saldırıları, misillemeler, tehditler… Ama ben bir psikolog olarak savaşlara yalnızca askeri denge ya da siyasi stratejiyle değil, insan zihni, toplumsal hafıza ve duygusal mirasaçısından da bakarım.
Çünkü savaş, sadece sahada değil; zihinlerde, kolektif bilinçte ve tarihin gölgesinde de yaşanır.

Matematik Ne Diyor?
İran’ın yaklaşık 89 milyonluk nüfusu ve 1.648.000 km²’lik devasa yüzölçümü, onu sadece askeri değil, psikolojik olarak da dayanıklı bir ülke haline getiriyor. Bu, savaşın kısa değil uzun soluklu stratejilerle yönetileceği anlamına gelir.
İsrail ise 9,8 milyon nüfusa ve 22.000 km²’lik dar bir coğrafyaya sahip. Yüksek teknoloji, güçlü savunma sistemleri ve dış destek avantaj olsa da, bu tür savaşlarda coğrafi sınırlılık ciddi bir kırılganlık yaratır.
Ancak savaş yalnızca sayı meselesi değildir. İşin içine toplumsal zihin yapısı ve kolektif travmalar girdiğinde, denklemler değişir.
Psikolojik Denklem: Kim, Nasıl Bir Zihinle Savaşıyor?
İran, sadece bir devlet değil; kadim bir medeniyetin devamıdır.
Kiros’un, Darius’un, Zerdüşt’ün mirası hâlâ halkın kolektif bilinçaltında yaşıyor.
Bu hafıza, İran toplumuna sabırla, derin stratejilerle hareket etme gücü verir. Onlar için zaman; anlık değil, tarihsel bir ölçüdür.
İsrail ise tarih boyunca yaşadığı travmalarla şekillenmiş bir zihin yapısına sahiptir.
Holokost, sürgünler, antisemitizm… Tüm bu acılar, toplumda sürekli tehdit altında olma hissi yaratır.
Bu da İsrail’in politikalarını hızlı, savunmacı ve refleksif hale getirir.
Biri hafızayla bekler, diğeri kaygıyla tetikte durur.
Savaşta Görünmeyen Kayıplar
Biz savaşlarda tankları, uçakları, füzeleri görürüz.
Ama bir de görünmeyen cephe vardır:
• Gece korkuyla uyanan çocuklar,
• Kalbinde kaygı taşıyan anneler,
• Kardeşini kaybetmiş bir askerin gözündeki boşluk…
Bunlar istatistiklerde yer almaz, ama bir toplumun ruhunu içten içe kemirir.
Ve işte tam da bu noktada Carl Jung’un şu cümlesi aklıma gelir:
“Savaşlar önce insanların zihninde başlar; barış da ancak orada kurulur.”
Bu yüzden savaşın cephesinden önce, zihinsel yaraların iyileştirilmesi gerekir.
Peki Ne Yapmalı?
İran sabrını, İsrail zekâsını kullanmalı.
Ama bu savaşta asıl ihtiyaç duyulan şey, ne füze menzili ne radar sistemleri…
Bu savaş, ancak vicdanla, şefkatle ve barış iradesiyle durdurulabilir.
Diplomasi yalnızca devletlerin değil, insanlığın duygusal olgunluğunun da ifadesidir.
Bugün bölgede atılacak her adım; yalnızca topraklar değil, gelecek kuşakların psikolojisi için de önemlidir.
Ben bu yazıyı bir psikolog, bir insan ve bir kadın olarak yazdım.
Çünkü inanıyorum ki asıl güç, en çok yıkan değil; en çok onaran olmaktır.
Barış bir lüks değil, artık bir zorunluluktur.
Ve unutmayalım:
Toplumlar savaşla değil, şefkatle iyileşir.