Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi yazdı…
Bir gemi yola çıktı. Adı Madleen. Yükü insani yardım, rotası Gazze. Üzerinde farklı ülkelerden aktivistler. Her biri birer umut taşıyıcısı, vicdan elçisi… Öyle sanmıştık.
Ama olmadı!
Sınır dışı edilen İsveçli Greta Thunberg’in görüntüleri düştü önce ekranlara. Ardından Fransız aktivistlerin direnişi, belgeleri imzalamayı reddetmeleri konuşuldu. Peki ya bizden biri? Türk aktivist Şuayip Ordu, sınır dışı edilmeyi kabul etti.
İşte o an, içimde bir şey koptu.
Bu kadar mıydı? Bu kadar mı sürecekti direniş? Birkaç prosedür, birkaç baskı, biraz tehdit ve ardından valizini toplayıp eve dönmek mi? Peki Gazze’dekiler nereye dönsün?
Mücadele sadece yola çıkmak değil. Asıl sınav, yol kesildiğinde başlar. Bu gemiye binerken hangi yeminler edildi, hangi sözler verildi bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Bu kadar kolay pes edilmemeliydi.
Filistin halkı her gün sınır dışı ediliyor. Evinden, yurdundan, hayallerinden… Onlar yıllardır direniyor. Açlıkla, bombayla, yoklukla. Biz ise gözaltı ihtimalinden mi korktuk?
Aktivizm, sosyal medya paylaşımlarıyla değil; direnişin, bedel ödemeye hazır olmanın ta kendisidir. Yoldaşlık, birlikte yürümek değil, birlikte durabilmektir. Basit bir protokole imza atıp geri dönenler, ne yazık ki sadece ülkelerine değil, Filistin’in umuduna da sırtını döndü.
Bu dava ciddi bir dava. Vicdan, sabır, cesaret ve süreklilik ister. Eğer her sınır kapısında geri döneceksek, bu yolculuğun bir anlamı kalmaz. Madleen sadece bir gemi değildi. Aynı zamanda bir vicdan terazisiydi. Ve bazıları o terazide çok hafif geldi.
Şimdi sormak istiyorum:
Sınır dışı edilen neydi? Gerçekten aktivistler mi, yoksa dayanışma ruhunun ta kendisi mi?
“Bir halkı savunmak, onunla birlikte bombaların altında kalmayı göze almaktır.”
— Mahmoud Darwish