HaberTürk yazarı Fatih Altaylı, T24 yazarı Tuğrul Eryılmaz’ın basın kartının iptal edilmesini eleştirdiği bugünkü yazısında, “Seversiniz, sevmezsiniz, Tuğrul Eryılmaz’ın gazeteciliği, basın kartını iptal edenlerin yaşından eskiye dayanır muhtemelen” diye yazdı.
“Üstelik Eryılmaz’ın basın kartı eskiden ‘basın şeref kartı’ denilen, sonrasında ‘süresiz basın kartı’na çevrilen türden. Bir gazetede çalışsa da, çalışmasa da hayatının sonuna kadar taşımaya hak kazandığı türden basın kartı. Zart diye iptal edilmiş. Niye belli değil. Hani yüz kızartıcı denilen türden bir suç falan işler de anlarım. Böyle bir şey de yok. ‘Ben seni sevmedim’ türünden bir iptal. Ve son zamanlarda basın kartı iptal edilen, basın kartına hak kazanmasına rağmen verilmeyen ilk ve tek isim de Eryılmaz değil” diyen Altaylı, yazısının devamında 37 yıl önce almaya hak kazandığı basın kartını hâlâ almadığını söyledi. Fatih Altaylı, gerekçelerini şu üç madde ile açıkladı:
"1.Biz basın olarak siyasetçiler başta olmak üzere kimi meslek gruplarının ya da kişilerin ayrıcalık sahibi olmasını eleştirirken, kendimiz ayrıcalıklı bir grup oluşturacak şekilde hak sahibi olamazdık, olmayı talep edemezdik. Bunu söylememin sebebi şuydu. Basın kartı sahibi olduğunuz zaman o zamanlar vatandaşların evine telefon bağlanması yıllar süren bir sıraya bağlı idi. Basın kartınız var ise evinize hemen telefon bağlanıyordu ve yüzde 50 indirim yapılıyordu. Otobüse, vapura, trene bedava biniyordunuz. THY’dan uçak bileti alırken de yüzde 50 indiriminiz vardı. Otomobilinize verilen bir kart sayesinde otoparklara para vermiyordunuz. Basın kartı taşıyan araçlara bazı cezalar uygulanmıyordu. En başta buna karşıydım.
2.İkinci gerekçem ise basın kartının Başbakanlığa bağlı bir kurum tarafından verilmesine karşı olmamdı. Bir kişinin gazeteci olup olmadığına siyasi bir kurum karar vermemeliydi. Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası hatta bunlara bile gerek kalmadan, çalıştığı basın kurumu bu kartı vermeliydi. Medeni dünyadaki uygulama buydu zaten. Devletten ya da iktidardan onaylı gazetecilik diye bir şey olamazdı.
3.Ve son olarak da gazete sahiplerinin gerçek gazetecileri kadrosuz çalıştırıp, basın kartı alma haklarını ellerinden alırken, gazetecilikle uzak yakın alakası olmayan yakınlarını ya da bazı iş adamlarını gazete çalışanı gibi gösterip bunların basın kartı almasını sağlıyorlardı. Buna da tepkiliydim."
O zamanlar kendisine tepki gösterenlere karşı bugün haklı çıktığını ifade eden Altaylı, “Ve şimdi Türkiye’nin geldiği noktada pek çok şerefli, onurlu medya mensubunun kartları ya iptal ediliyor ya hiç verilmiyor. Benim de ne kadar haklı olduğum ortaya çıkıyor. Ve ne Cumhurbaşkanlığı ne de başka bir kamu kurumu benim basın kartımı iptal edemiyor. Çünkü yok. Ama benim gazeteci olduğumu okurlar söylüyor. Başkasının onaylamasına gerek yok” ifadelerini kullandı.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.