Birçok hastalığı iyileştirmek elimizde...
Hastalıklar ve sağlık, çoğumuzun hayatının ayrılmaz bir parçası. Zaman zaman bedenimizdeki ağrılar, sancılar, ilaçlarla geçici olarak hafifletilebiliyor; bazen hasta organları ameliyatla tedavi etmeye çalışıyoruz. Ancak, tüm bu fiziksel müdahalelerin ardındaki asıl nedenler çoğu zaman orada, derinlerde bir yerlerde durmaya devam ediyor. İşte bu noktada, psikosomatik hastalıklar devreye giriyor.
Psikosomatik Hastalıklar ve Ruh-Beden İlişkisi
Eski Yunanca'da "beden" anlamına gelen soma, bugün psikosomatik rahatsızlıkların kökenini oluşturuyor. Psikosomatik hastalıklar, bedende kendini gösteren ruhsal sıkıntılardan kaynaklanan şikâyetlerdir. Yani, yaşadığımız ruhsal sorunlar doğrudan bedensel belirtilerle karşımıza çıkabiliyor. Hipokrat'ın dediği gibi: “Birini tedavi etmeden önce ona sormalısın; onu hasta eden şeylerden vazgeçmeye istekli mi?” Gerçekten de iyileşmek için bu soruya "evet" diyebilmek gerekiyor. Çünkü iyileşme, sadece fiziksel tedaviyle değil, düşüncelerimizdeki değişimle de mümkündür.
Düşüncelerimizin Gücü: İyileştirici mi, Hasta Edici mi?
Hastalık da sağlık da aslında düşüncelerimizden beslenir. Hastalıklı düşünceler, kendini hastalıklı bir bedende gösterir. Beyin, zihnimizden her organa uzanan yüzlerce sinir lifiyle
vücudumuzun her alanını etkiler. Bedenimizin birçok organı, belli bir periyotta kendini yeniler; cildimiz 28 günde, kemik iliğimiz 120 günde bir yenilenir. Sinir hücrelerimiz dahi
destek dokuları aracılığıyla zamanla yenilenir. Özetle, bedenimiz yaşam boyunca defalarca yeniden yapılanır. Bu noktada şunu sormamız gerekiyor: Böylesine muhteşem bir yapının başaramayacağı bir şey olabilir mi? Tıbbın Tanrısı Asklepios’un binlerce yıl önce söylediği gibi: “Önce söz, sonra ot, sonra bıçak vardı.” Yani, iyileşme sürecinde önce zihin gelir; ardından doğanın sunduğu bitkiler ve en son çare olarak cerrahi müdahale devreye girer.
Hastalıkların Gerçek Sebebi: Mutsuz Ruhlar
Beynimiz, ruhumuza hizmet eder. Ruh, aslında kişiliğimizin, inançlarımızın, bilinçaltımızın ve korkularımızın bütünüdür. Dolayısıyla, ruhumuzu ne kadar sıkıştırır, yorar ve mutsuz hale getirirsek, bedenimiz de o denli hastalanır. Çünkü mutsuz bir ruh, bedeni hasta eder. Beynin gücü, ilaçlardan ve bıçaklardan daha etkili olabilir. Düşüncelerimiz, bağışıklık
sistemimizi ve bedenimizi doğrudan etkiler. Bilinçaltı, hormonal sistemimizin, bağışıklık ve dolaşım sistemlerimizin bir orkestra şefi gibidir; düşüncelerimiz bu orkestrayı yönetir.
Düşüncenin iyileştirici bir gücü olduğu gibi, hasta edici bir gücü de vardır. Bu nedenle, “Elimizde değil” demek aslında yanıltıcıdır. Çünkü iyileşmek de hasta olmak da
elimizdedir. Hastalıkların kaynağını bulmadan, onları iyileştirmek mümkün değildir. Sağlık, sadece bedensel rahatsızlıkların yokluğuyla değil, ruhumuzda yaşam sevincinin varlığıyla mümkündür.
Sonuç olarak;
Kendimize şu soruyu sormalıyız: İyileşmek için gerçekten istekli miyiz?
Düşüncelerimizi, ruhumuzu ve bedenimizi bir bütün olarak ele aldığımızda, sağlığa giden yolun zihinle başladığını unutmamalıyız.
Sağlık, sadece bedenimizin iyiliği değil, ruhumuzun huzurudur.
Sağlıklı bir zihin, sağlıklı bir beden demektir. Ve bu güç, hepimizin içinde.