Dördüncü ayına yaklaşan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın insan ve toplum psikolojisine etkilerini değerlendiren Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar, savaş içinde kalan çocukların da etkisiyle psikolojik yıkımın yıllarca sürebileceğini ya da yıllar sonra bile sorunlar ortaya çıkabileceğini söyledi.
Şubat ayı sonlarında Rusya’nın saldırısıyla başlayan ve yaklaşık üç buçuk aydır devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nın, küresel politika ve ekonomiye olduğu kadar, savaş bölgesinde ve civarındaki insanların psikolojisine olan etkileri de merak konusu konu oldu. Savaş mağduru olan insanların psikolojilerindeki tahribat ne düzeyde? Bu yıkım nasıl düzelir? Uzmanlar bu soruların yanıtlarını arıyor.
“STRESTEN PSİKOZA KADAR SORUNLAR GÖRÜLEBİLİR”
Konuyu değerlendiren Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar, savaşın insan ve toplum psikolojisinde gerçekleştirdiği tahribat ve yıkımın, savaş çocukları da düşünüldüğünde uzun yıllar düzelemeyeceğini ifade etti. Savaşlar sırasında ve sonrasında çok sayıda ruhsal bozukluk ortaya çıktığının altını çizen Prof. Dr. Kırpınar, bu bozuklukların stresten psikoza kadar çok geniş bir skalada görülebildiğini ifade etti.
EN ÇOK HANGİ SORUNLAR GÖRÜLÜYOR?
Savaş için “İnsanın görebileceği en büyük travma kaynaklarından biri” diyen Prof. Dr. Kırpınar, savaş sonrasında insanlarda en çok görülen ruhsal bozuklukların Travma Sonrası Stres Bozukluğu, (TSSB) depresyon, anksiyete bozuklukları, panik bozukluklar ile alkol ve madde bağımlılığı olduğunu ifade etti. Travma sonrası stres bozukluğunun, kişinin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü bozacak bir travma yaşanması, böyle bir olaya tanık olunması ya da sonuçlarıyla karşılaşılmasıyla ortaya çıkan bir hastalık türü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kırpınar, “Savaş bu travmaların en ağırları arasındadır. TSSB’nin bazen etkileri yıllarca sürebilir ve aynı zamanda travmanın kendisinden yıllarca sonra da ortaya çıkabilir. Aşırı korku, çaresizlik ve dehşet yaşanır. Yaşanan travmalar gece ve gündüz tekrar tekrar göz önüne gelir” diye konuştu.
“SONUÇLAR 2014’TEN DAHA VAHİM OLABİLİR”
Depresyonu “Kişinin mutsuzluk, isteksizlik, umutsuzluk, yorgunluk, sosyal olarak içe çekilme, iştahsızlık ya da aşırı yeme, insanlardan uzaklaşmak, uykusuzluk ya da aşırı uyku, suçluluk, değersizlik hissi, intihar düşüncesi gibi belirtilerin olması” şeklinde tanımlayan Prof. Dr. Kırpınar, 2014 yılında Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinde yaşanan çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilen Ukraynalıların yüzde 27’sinin Travma Sonrası Stres Bozukluğu, yüzde 21’inin depresyon geçirdiği görüldüğünü, 2019 yılında yapılan bir çalışmada ise ABD’ye yerleşen Suriyeli yetişkin sığınmacıların yüzde 40’ından fazlasında yüksek kaygı, yarısında ise depresyon görüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Kırpınar, “Şu andaki savaşın ve yıkımın 2014’teki duruma göre devasa farkı, şimdilerde ve ilerde ortaya çıkabilecek durumun boyutlarını açıkça gösteriyor” ifadelerini kullandı.
"SIK SIK ‘FLASHBACK’ YAŞAYABİLİRLER”
Savaş mağdurlarının gündüzleri korkunç savaş sahnelerini yeniden yaşıyormuş gibi hissetmesinin (flashback) ve geceleri rüyalarında dehşet verici savaş sahnelerini görmelerinin sıkça rastlanan bir durum olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kırpınar, “Kişi sürekli bu travmatik anılar hakkında düşünmekten; panik, uykusuzluk yaşamaktan ve travmayı hatırlatan şeylerden kaçınmaktan kendini alamaz. Savaşı hatırlatan durumlarda şiddetli sıkıntı hissi ortaya çıkar. İnsanlardan uzaklaşma ve yabancılaşma yaşanır. Mağdur geleceğinin kalmadığını düşünür. Sese, kalabalığa aşırı duyarlılık vardır. Dikkatini ve düşüncelerini toplayamaz” diye konuştu.
Prof. Dr. Kırpınar, “Anksiyete bozuklukları belirtileri itibariyle korku haline benzerler. Sebebi bilinmeyen bir korku, serbest dalgalanan, belirsiz bir endişe ve gerilim vardır. Sürekli olarak her an kötü bir şey olacakmış hissi ve buna eşlik eden; çarpıntı, ellerde titreme, terleme, sık idrara çıkma, iştahın kaybolması, bağırsakların bozulması, kaslarda kasılma, sık nefes alma, vücutta ısı değişiklikleri gibi fiziksel belirtiler oluşur. Panik bozukluğunda ise bu belirtiler kısa fakat çok şiddetli, korkutucu ataklar halinde yaşanır. Atak sırasında ölüm veya aklını kaybetme korkusu çok yaygındır. Bunların dışında uyku bozuklukları, cinsel sorunlar ve hatta psikoz denen ağır ruhsal bozukluklara sahip kişilerin sayılarında da adeta patlamalar yaşanır” dedi.
“EN BÜYÜK MAĞDURLAR EN MASUMLAR: ÇOCUKLAR”
Savaş ve çatışmalardan en çok zarar görenlerin, savaşların en masumu olarak tanımlanabilecek olan çocuklar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kırpınar, “Çocuklar böyle dönemlerde ebeveynlerini kaybetmekten istismara maruz kalmaya, asker olarak cepheye sürülmekten ötekileştirmeye birçok travmatik tecrübe yaşarlar. Travma arttıkça tepkiler ve buna bağlı olarak özellikle anksiyete bozuklukları çok fazla artar” diye konuştu. Prof. Dr. Kırpınar, “Yakınlarının öldüğü bir ortamdan kurtulan çocuk veya ergenler kurtulamayan yakınlarına karşı suçluluk ve vicdan azabı hissedebilirler. Korku, gerginlik ve irkilme durumları, huzursuz olma, öfke patlamaları ve agresif davranışlar görülebilir. Bununla birlikte çocuk ve ergenlerde de ‘flashback’ durumu söz konusu olabilir. Ayrıca dikkatin kolaylıkla dağılması, odaklanmada zorluk, uyku problemleri ve kabus görme, iştahta kesilme ya da aşırı yeme ve nedeni belli olmayan fiziksel şikayetlerin de görülmesi mümkündür. Bunların yanı sıra hissizlik, ilgi eksikliği ve gelecek korkusu belirtiler arasında en sık görülenlerdir. Savaş ve göç yaşayan çocukların ev ve okul ortamına uyumlarında problem yaşamaları da beklenir” şeklinde konuştu.
Çocuk ve ergenlerde, bu travmatik olayların yol açtığı gerginliği azaltmak amacıyla, yetişkinlerde de görüldüğü gibi alkol ve madde kullanımı gibi riskli davranışların da gözlenebildiğini ifade eden Prof. Dr. Kırpınar, yüksek anksiyete, depresyon, arkadaşlık ilişkilerindeki problemler, hiperaktivite, düşük benlik saygısı ve düşük yaşam doyumu savaş ve göç yaşayan çocuklarda görülen başlıca diğer problemler olarak sayılabilir” diyerek sözlerini noktaladı.