Fay sırtında yaşamak... Deprem psikolojimizi bozamaz..!
Değerli okurlar;
Fay hattında yer alan bir ülke olarak depreme alışmalıyız. Bu, doğal bir süreç ve ne yapacağımızı bilmek, psikolojik olarak hazırlıklı olmak hayat kurtarabilir. Geçtiğimiz yıl bir bankanın davetlisi olarak Ankara’da banka personeline “Deprem Psikolojisi ile Baş Etme Yöntemleri” başlıklı bir eğitim verdim. Ertesi sabah Düzce’de bir deprem oldu ve bu sarsıntı Ankara dahil pek çok şehirde hissedildi. Eğitimime katılan banka personeli, o sabahı daha hafif atlattıklarını ve hayata kaldıkları yerden devam etmeye başladıklarını belirttiler. Bu geri dönüş beni çok sevindirdi. Çünkü hayat her şeye rağmen devam ediyor…
Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız…
Evet, fay hattı üzerinde yaşıyoruz ve toprak hareketli.
Hemen hemen her gün bir yerlerde sallandığımız haberini alıyoruz. Depreme alışmak, soğukkanlılığımızı korumak ve hayatı normale döndürmek için ne yapmamız gerektiğini bilmek çok önemli. Travmaların etkisi, hayatın normale dönme süresiyle doğru orantılıdır. Günlük rutinlerimize ne kadar hızlı dönersek, kaygılarımızla baş etmemiz o kadar kolay olur.
Ancak korkuyu yönetmek ve belirsizliği kabul etmek önemli. Yüzyıllar önce Epiktetos’un dediği gibi, “İnsanları harekete geçiren olaylar değil, olaylar karşısındaki algılarıdır.” Depremi nasıl algıladığımız, onunla nasıl baş edeceğimizi belirler.
Bir öykü vardır, Veba zamanlarından. Bir tüccar çölde Veba ile karşılaşır ve nereye gittiğini sorar. Veba, “Bağdat’a,” diye yanıt verir. Tüccar, kaç kişinin canını alacağını sorduğunda, Veba “Beş, altı bin kişi,” der. Daha sonra şehri terk ederken tekrar tüccarla karşılaşır ve tüccar, “Bana beş, altı bin kişi dedin ama altmış bin kişi öldü,” der. Veba, “Ben sadece altı bin kişi öldürdüm, geri kalanı panik ve kaygıdan öldü,” diye cevap verir.
Bu öykü bize önemli bir gerçeği hatırlatır: Kaygı doğal bir duygudur, ancak kaygıyı yönetmek, panik ve korkuya yenik düşmemek bizim elimizdedir. Kaygıyı, gerçekle uyumlu bir seviyede tutmak zorundayız. Deprem gibi kontrolümüz dışındaki olaylarda, tepki vermenin ve endişe duymanın normal olduğunu kabul etmeliyiz. Ancak bu kaygıyı sınırlandırmak ve yönetmek için bilinçli bir çaba göstermek de bir o kadar önemlidir.
Unutmayalım, her düşünce gerçekleşmez. Sezgilerimiz bizi yanıltabilir çünkü eksik bilgi, bizi hatalı yargılara sürükler. Düşünceyle gerçekliği birbirinden ayırmak zorundayız.
Endişe, her zaman geleceğe yönelik bir duygudur. Oysa şu an sağlıklı mıyız? O halde şükretmeliyiz.
Evet, bir gün hepimiz öleceğiz ama diğer günlerde hep yaşamaya devam edeceğiz. Önemli olan şu anı, sağlıklı olduğumuz bu anı kıymet bilerek yaşamak. Çünkü hayat devam ediyor…