Dün meydana gelen 5.5 büyüklüğündeki deprem, Simav Fayı’nı bir kez daha gündeme taşıyarak bölgede kısa süreli paniğe neden oldu. Henüz 2 ay önce fayın batısında gerçekleşen Sındırgı Depremi’nin artçıları sürerken, bu kez Simav Fayı üzerinde yeni artçı sarsıntılar kaydedilmeye başlandı. Henüz enerjisini tamamen boşaltamamış olan Sındırgı, 14 yıl sonra ise Simav yeni bir deprem şokuyla yüzleşti. Peki artçılar neden durmak bilmiyor? Neden yüzlerce kilometre uzaklıktaki deprem İstanbul'da da hissedildi? Simav’da meydana gelen bu depremin bizlere verdiği mesaj ne? Tüm bu soruları Doç. Dr. Bülent Özmen yanıtladı.
Simav Fayı’nın batı ucunda meydana gelen 6.1 büyüklüğündeki deprem sonrası akıllarda pek çok soru belirdi. Aylar önce, nisan ayında İstanbul’da hissedilen 6.2’lik sarsıntıda da 3 aydan uzun süren artçılar yaşanmıştı ancak bu kez, birçok kişi için 'daha farklı' bir artçı aktivite gözleniyordu. Daha büyük artçılar, daha sık aralıklarla meydana geliyor ve sarsıntılar daha fazla hissediliyordu. Sındırgı’daki bu hareketlilik sürerken, 28 Eylül’de Simav Fayı’nın doğusundan yani Kütahya’dan bir sarsıntı daha kaydedildi. Kandilli Rasathanesi’ne göre, büyüklüğü 5.5 olan depremin derinliği 6.1 kilometreydi. Bu sarsıntıdan kısa süre sonra artçı depremler başlamış ve bu kez 'son depremler' listesinde Simav ismi dikkat çeker olmuştu. Pek çok deprem uzmanı ve bilimsel çalışma, Simav için benzer uyarılarda bulunuyordu. 2011 yılında bölgede meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki depremde 2 kişi hayatını kaybetmiş, 122 kişi yaralanmıştı. Bölgedeki deprem aktivitesi bununla da sınırlı kalmamıştı. Kütahya’nın geçmişte yaşadığı depremler, bir ilçenin tamamen taşınmasına ve binlerce kişinin göç etmesine neden olmuştu. Yani birkaç parçadan oluşan bu fay, son 30 yılda Kütahya’yı 4 kez yoklamıştı. Peki ama Sındırgı’daki artçılar ile Simav’ın sık sık hissettirdiği depremselliğinin ardında ne yatıyor? Simav için daha büyük bir sismik aktiviteden söz etmek mümkün mü? Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen, Simav’da yaşananları ve yaşanabilecekleri tüm detaylarıyla Milliyet.com.tr’ye anlattı.
FAYLAR BİRBİRİNE İZİN VERMİYOR! ‘ENERJİYİ BOŞALTMAYA ÇALIŞIYOR’
Bundan 49 gün önce, Simav Fayı’nın batı ucunda, merkez üssü Sındırgı olan 6.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 1 kişinin yaşamını yitirdiği bu sarsıntının ardından bölgede 4 ila 5 büyüklüğü arasında değişen çok sayıda deprem kaydedildi, burada yaşayanlar da sık sık artçıları hissetti. 28 Eylül'de ise her zamankinden daha güçlü hissedilen bir başka deprem yaşandı. Bu kez merkez Sındırgı değildi. Ancak ilk anda meydana gelen sarsıntının, Sındırgı depreminin artçısı olduğu düşünüldü. Oysa bölge, neredeyse her 10 ila 15 yılda bir yıkıcı depremlerle yüzleşen bir geçmişe sahipti. Çünkü Ege Bölgesi, çok sayıda aktif fay zonu üzerine kurulmuş kentlere ev sahipliği yapıyor. Üstelik bu yerleşimlerin bazıları bugün antik kent statüsünde olsa da geçmişte, tıpkı günümüzde olduğu gibi önemli merkezlerdi. Peki, şehirleri yerle bir eden, ilçelerin taşınmasına neden olan depremlerin ve dinmeyen artçıların yaşandığı Sındırgı’da neler oluyor? Doç. Dr. Bülent Özmen birbirine ‘bariyer olan fayları’ şöyle anlattı:
"Artçı depremlerin bu kadar sık yaşanmasının nedeni henüz kesin olarak ortaya konmuş değil. Bu konuda bilimsel çalışmalar hâlâ sürüyor. Özellikle Sındırgı’nın güneyinde, yüzeyde gözlemlenemeyen ve bu nedenle haritalanamamış bazı fay hatlarının bulunabileceği düşünülüyor. Sındırgı çevresinde kaydedilen artçıların sayısı 11 bini aşmış durumda ve bu rakamın normalin oldukça üzerinde olduğu, neredeyse tüm yer bilimciler tarafından kabul ediliyor. Bu kadar yoğun artçı sarsıntının nedenleri arasında, yer kabuğunun derinliklerindeki magmatik sokulumlar ve hidrotermal aktiviteler de gösteriliyor. Yani yalnızca tektonik hareketler değil, bu tür jeotermal süreçlerin de artçı sayısındaki artışta etkili olduğu değerlendiriliyor. Ayrıca, Sındırgı Fayı’nın hemen batısında yer alan Gelenbe Fayı’nın bir ‘bariyer’ görevi görmesi yani gerilimi belli bir bölgede tutarak yayılmasını engellemesi, bu durumu daha da pekiştiriyor. Şu an için bölgedeki gerilim, daha büyük bir deprem üretme eşiğine ulaşmadığı için, enerji çok sayıda küçük artçıyla kademeli olarak boşaltılmaya çalışılıyor."
DAHA GENİŞ ALANI ETKİLEDİ! SICAK SU YÜZEYE YAKLAŞIYOR
Depremin büyüklüğünün yanı sıra derinliği de pek çok kişinin merak ettiği bir diğer önemli konu. Derinliğin az ya da fazla olmasının, depremin hissedilme şiddeti üzerindeki etkisini araştıranlar karşısında şu temel kuralı buluyor: “Depremin derinliği ne kadar azsa daha dar alanda o kadar şiddetli hissedilir, derinliği ne kadar fazlaysa daha geniş alanda daha az hissedilir.” Sındırgı ve Simav’da aylardır yaşanan sismik hareketlilik de bu kural çerçevesinde değerlendiriliyor. Türkiye’de meydana gelen depremlerin tamamı, 'sığ deprem' sınıfına giriyor. Çünkü bilimsel olarak 60 kilometreye kadar olan derinlikte gerçekleşen depremler sığ kabul ediliyor. Bu yüzden, Sındırgı ve Simav’daki gibi odak noktası 10 kilometre ya da daha az derinlikte bulunan depremler, yüzeyde çok daha şiddetli hissediliyor. Üstelik bu bölge, birçok aktif fayın kesiştiği bir noktada yer alıyor. Bu da yer kabuğundaki çatlaklardan çıkan termal suların yeryüzüne ulaşmasını sağlıyor. Söz konusu termal kaynaklar, yıllardır bölge turizmi için önemli bir cazibe merkezi oluşturuyor. Peki ama, depremlerin yüzeye bu kadar yakın olmasının, termal sularla nasıl bir bağlantısı var? ‘Bölge kuzey-güney yönünde genişliyor' diyerek ‘derinlik’ detayını açıklayan Doç. Dr. Bülent Özmen ‘Santorini’ye de değindi.
"Bölgenin tektonik yapısına dair birçok önemli detay bulunuyor. Bazı uzmanlar, yer altındaki magmatik faaliyetlerin ve buna bağlı olarak gelişen hidrotermal (sıcak su) akışlarının da deprem aktivitesini artırabileceğini öne sürüyor. Bu görüşe göre, yer kabuğunda bulunan çatlak ve kırıklar, sıcak suyun hareketiyle daha da genişleyebiliyor. Magma doğrudan yüzeye çıkmasa da, yerin alt katmanlarında yüzeye yakın noktalara kadar ulaşarak üstteki kabuğa baskı uygulayabiliyor. Bu baskı, yeni kırıkların oluşmasına ve küçük ölçekli depremlerin tetiklenmesine neden olabiliyor. Bu çatlaklı bölgelerden de sıcak su akışları gerçekleşebiliyor. Bu nedenle tektonik hareketlerle birlikte 4 ila 5 büyüklüğünde, zaman zaman da büyüklüğü 5’i aşan depremlerin yaşanması mümkün hale geliyor. Benzer tartışmalar daha önce Santorini Adası’ndaki depremlerde de gündeme gelmişti, depremlerin kaynağının tektonik mi yoksa magmatik mi olduğu uzun süre tartışılmıştı. Nitekim hem yüksek tektonik gerilim barındıran hem de magmatik ve hidrotermal faaliyetlerin gözlemlendiği bölgelerde bu tür 'deprem fırtınaları' sıkça görülebiliyor. Ege Bölgesi'nin yer kabuğu yapısı da bu durumu destekler nitelikte. Türkiye’nin doğusuna kıyasla burada yer kabuğu daha sığ. Anadolu levhasının batıya doğru hareketi ve Afrika levhasının Ege’yi güneye doğru çekmesi sonucunda bölge, kuzey-güney doğrultusunda yılda yaklaşık 3,5 santimetre genişliyor. Bu genişleme, doğu-batı yönünde uzanan çok sayıda fayın oluşmasına neden oluyor. Çekme kuvvetlerin etkisi, levha kalınlığı ve inceliği de bunda bir etkendir diyebiliriz."
İSTANBUL'DAN DAHİ HİSSEDİLMESİNİN SEBEBİ NE?
Pek çok kişi, deprem uygulamaları aracılığıyla bulunduğu yerden sarsıntıyı hissettiğini bildirdi. Bu ihbarların önemli bir kısmı, Kütahya’daki depremin İstanbul’da bile hissedildiği yönündeydi. Peki ama, derinliği bu kadar az olan, dolayısıyla yalnızca dar bir alanda etkili olması beklenen bir deprem, nasıl olmuştu da İstanbul’dan dahi hissedilmişti? Doç. Dr. Bülent Özmen bunu şöyle açıkladı:
"Binlerce insanın etkilendiği depremde, uygulamalar üzerinden yapılan 'hissettim' bildirimlerine göre çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Ancak bu veriler her zaman gerçeği tam olarak yansıtmayabiliyor. Örneğin, Simav ya da Kütahya’da, depremin merkezine çok yakın yerlerde yaşayan bazı kişiler sarsıntıyı hissetmiş olsalar bile, uygulamaya giriş yapmadıkları için bu durum kayıt altına alınmıyor ve bu da sanki o bölgede deprem hissedilmemiş gibi bir algı oluşturabiliyor. Oysa mantıken, depremin merkezine en yakın yerlerde sarsıntının en şiddetli hissedilmesi, uzaklaştıkça da hissedilme şiddetinin ve bildirim sayısının azalması beklenir. Ancak bu durum her zaman birebir böyle gerçekleşmiyor. Çünkü burada devreye zemin yapısı, kişinin bulunduğu binanın kaçıncı katında olduğu, binanın depreme karşı dayanıklılığı ve yapının konumu gibi birçok faktör giriyor. Örneğin bina, fay hattına dik mi yoksa paralel mi konumlanmış? Yapı zemin üstünde mi, çukurda mı? Kişi binanın içinde mi, dışında mı? Tüm bu etkenler, sarsıntının ne kadar hissedileceğini doğrudan etkileyebiliyor. Ayrıca bazı kişilerin yer hareketlerine karşı duyarlılığı daha yüksek olabiliyor. Bu kişisel hassasiyet de depremin kimler tarafından hissedildiğini belirleyen faktörlerden biri olarak öne çıkıyor."
‘BÜYÜKLÜĞÜ 7’YE VARAN DEPREMLER GÖRÜLEBİLİR’
Dün meydana gelen 5.5 büyüklüğündeki deprem, konum açısından değerlendirildiğinde en çok Simav, ardından sırasıyla Hisarcık, Emet, Pazarlar ve Şaphane ilçeleri dikkat çekiyor. Bölge, geçmişte de merkez üsleri bu ilçeler olan depremlerle defalarca sarsılmıştı. Kütahya ve çevresinde bugüne kadar kayda geçen önemli depremler arasında 1928’de Emet 6.2, 1944’te Şaphane 6.2, 1970’te Çavdarhisar’da 5.9 ve 2011’de Simav’da 5.9 büyüklüğündeki sarsıntılar öne çıkıyor. Peki, gelecekte de bu bölgede deprem üretme potansiyeli olan faylar var mı? Doç. Dr. Bülent Özmen bu sorunun yanıtını vererek sözlerini şöyle noktaladı:
"MTA tarafından yayımlanan diri fay haritasına bakıldığında, fayların özellikleri, uzunlukları ve geçmişte ürettikleri depremlerin büyüklükleri dikkate alındığında, bölgede 6.5 hatta 7 büyüklüğüne ulaşabilecek deprem üretme potansiyeline sahip faylar bulunduğu görülüyor. 2011 yılında Simav’da meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki deprem de bu potansiyelin bir göstergesiydi. Sadece birkaç örnek üzerinden dahi değerlendirildiğinde, AFAD’ın yayımladığı Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nda da açıkça görüldüğü gibi bölgede bu büyüklükteki depremlerin yaşanması şaşırtıcı değil. Yani bu depremlerin beklenen depremler olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Tek bilinmeyen ise bu depremlerin ne zaman gerçekleşeceği. Bugün meydana gelen depremin ise, normal atımlı Naşa Fay Zonu üzerinde oluştuğu tespit edilmiştir."
Kaynak: MİLLİYET- Zeynep Dilara Akyürek