Yeni Şafak gazetesi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e salvolara devam ediyor. Gazete yazarlarından İsmail Kılıçarslan, kaleme aldığı köşe yazısında, "Malumunuzdur. Allah’a değil bankaya güvenmek ve faizi bir “kaçınılmaz zorunluluk” olarak tanımlamak, Ortaçağ Avrupa’sında Yahudiler eliyle yerleştirilen bir olgudur. Elinin emeğine değil bankaya, finansa, paraya güvenmek “Yahudileşme temayülü”dür," diyerek Şimşek'e ağır ifadelerle yüklendi..
Kılıçarslan "Bizim faiz düşmanlığımız Hz. Adem’den beridir" başlıklı bugünkü yazısında şu ifadeleri kullandı:
Dün gazetemiz Yeni Şafak, “Faiz arttı, döviz yükseldi, enflasyon azdı, üretim düştü, sanayi duruyor” manşetiyle yayınlanınca pek çok eşim dostum bana ulaştı. Soruları ortaktı: “Ne oluyor?” Benim de cevabım netti: “Yahu bizim faize de faizli ekonomiye de düşmanlığımız Hz. Adem’e dayanır. Hz. Adem’in yeryüzüne indiği günden beri faiz bize haramdır ve faizle mücadeleyi bir ölüm kalım meselesi olarak değerlendiririz.”
“Biz” dediğim toplama bir açıklık getirmem gerekir mi bilemiyorum. “Biz” işte. Allah’ın varlığına, birliğine ve hükümranlığına iman edenler.
Şahsen benim bugün Türkiye’yi zorda bırakan temel meselenin faizli ekonomi olduğuna hiç şüphem yoktur. Ekonomi ilminden anladığım için değil. “Değil mi ki Allah faizi haram kılmıştır, faizin yaygınlaştığı bir yerde bereket olmaz” diye iman ettiğim için.
Diğer yandan günümüzde faizin tanımının yeniden yapılması ve tanımın genişletilmesi zaruretine de inanıyorum. “Paradan para kazanılan her türlü işlemin faiz olarak değerlendirileceği bir ülke” hayali kuruyorum.
Faiz ya da faizcilerin tanımlamayı çok sevdiği şekliyle “finans ekonomisi” dediğimiz zıkkım, parası olanın parasına para katması, parası olmayanınsa günden güne fakirleşmesi sonucundan başka bir sonuç doğurmaz. Doğurduğunu gören varsa anlatsın da anlayalım. “İnsana elinin emeğinden başkası yoktur” ayet-i kerimesinin tefsirlerinden birisi de pekâlâ “finans ekonomisi insanlığı mevcut felaketine sürüklemiştir” cümlesi olmalıdır.
Lanetli kapitalizm, yedeğine aldığı finans ekonomisi zıkkımıyla bizimki gibi ülkelere “günü kurtarmak” isimli bir paket sunmuştur. Üretimin, sanayileşmenin, çileye talip olarak büyüyüp gelişmenin ne kadar da salakça bir şey olduğu anlatısı bizimki gibi ülkeler için hep “satın alınması gereken asıl anlatı” olarak dayatılmıştır.
Gelinen noktada dayanışma ekonomisi, üretim ekonomisi, yüksek katma değerli teknoloji ekonomisi gibi meseleler geride, paradan para kazanma ekonomisi ön plandadır ülkemizde. Bunun, ekonomide “günü bile kurtarmadığı” ise çok açıktır.
Finans ekonomisinin doğal seleksiyona imanı şart koşan bir yanı vardır. “Güçlü daha da güçlensin, zayıf ise hayatta kalmayı başaramazsa ölsün” cümlesiyle özetlenebilecek bir zulüm düzeneğinden söz ediyorum yani. Bugün küçük esnafın, asgari ücretle çalışanın, KOBİ’lerin hayatta kalması zorlaştıkça bankalardaki toplam mevduatın artması tam bununla ilgilidir. “Üretime dahil olmayan para(kaynak) toplayıp biriktirmek, onlardan para kazanmak haramdır” fetvası verebilecek cesur hocalarımız/insanlarımız da ufukta görünmemektedir.
“Birikim” denilen büyülü kavramın sorunu şuradadır. Birikim, sadece sahibinin işine yarar. Oysa dolaşımdaki para (kaynak) toplumsal fayda sonucunu doğurur.
Malumunuzdur. Allah’a değil bankaya güvenmek ve faizi bir “kaçınılmaz zorunluluk” olarak tanımlamak, Ortaçağ Avrupa’sında Yahudiler eliyle yerleştirilen bir olgudur. Elinin emeğine değil bankaya, finansa, paraya güvenmek “Yahudileşme temayülü”dür.
19. yüzyıl İslamcıları, meseleyi çabucak kavramış ve İslamcılığın başat üç umdesinden birini “faizli sistem karşıtlığı” olarak belirlemişlerdir. Dünyada ekonomik ve sosyal adaleti temin etmenin tek yolunun faizli sisteme karşı koymak olduğunu fark etmişlerdir çünkü.
Yazık ki 20. yüzyıl boyunca “Müslümanlar da ne olursa olsun güçlü olmalıdır” yanlış fikrinin bir süreği olarak faizli sistemi yok etmenin yollarını aramayı bir kenara bırakıp “faizli sistemin helal alternatifleri” üzerinden yol almışlardır. Bu yolu başarmışlardır da başarmaya ama nasıl derler, konu hiçbir zaman o olmamıştır, olmayacaktır da. Müslümanları gücü haklılıklarından kaynaklanır zira.
Başa döneyim. Faiz, olumlu sonuçlar da doğurabilecek bir olgu olsaydı Rabbimiz onu yasaklamazdı. Bu yalın gerçeği unutmanın gereği yoktur. Güçlü değil haklı olmanın yolu faiz düşmanlığıdır.
Dolayısıyla bizim faiz düşmanlığımız Hz. Adem’den beridir. Üstelik faizin kişileri de ülkeleri de ne hale getirdiğini görecek gözümüz de vardır. Manşetimiz de bu gözün manşetidir. İyi ki Yeni Şafak vardır. İyi ki “bir başka dünya mümkün, bir başka Türkiye mümkün” demeye devam ediyordur.