CHP Grup toplantısı İstanbul'da! Özgür Özel: "Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye'ye ihanet eden bir avuç insan var!"

CHP Grup toplantısı İstanbul'da! Özgür Özel:
A- A+

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Bugüne kadar hep biz Ankara'daydık. Ancak bugün öyle tarihi bir sürecin içindeyiz ki bugünkü doğrusu hep biz Ankara'da konuştuk, onlar geldi. Şimdi biz tam kadro İstanbul'dayız. 19 Mart başarısız darbe girişimde karşı direnişin 7. günündeyiz. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye'ye ihanet eden bir avuç insan var. Arkalarında millet yok" dedi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Grup Toplantısı'nı İstanbul'da yaptı.

Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Bugüne kadar hep biz Ankara'daydık. Ancak bugün öyle tarihi bir sürecin içindeyiz ki bugünkü doğrusu hep biz Ankara'da konuştuk, onlar geldi. Şimdi biz tam kadro İstanbul'dayız. 19 Mart başarısız darbe girişimde karşı direnişin 7. günündeyiz. Meydanlarda toplanıyoruz ama miting yapmıyoruz. Bir darbeye karşı direniyoruz ve direnme hakkımızı kullanıyoruz. Karşımızda kendi siyasi çıkarları için Türkiye'ye ihanet eden bir avuç insan var. Çünkü arkalarında halk yok, millet yok, kalabalıklar yok. Arkalarında devletin tamamı da yok. Devlet dediğiniz, onu yönetmek için milletten yetki isteyen, milletin yetkisiyle başa gelen bir avuç muhteristen ibaret değildir.

Bu devletin kodları, gelenekleri, bu devletin 100 yıllık hatta çok daha gerilere dayanan ve içinde vicdan olan, akıl olan, bu ülkenin geleceğini düşünen bu devletin kodları vardır. Emin olun bugün devleti yöneten bir avuç güya iktidarın yanında, bu devlet memurlarıyla, yöneticileriyle ve bu ülke her zaman iyi olsun diye düşünen çok sayıda bileşeniyle birlikte bu yaşananların tamamının nasıl bir zarar verdiğini de görüyor. Devleti de karşısına almış, milleti kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıyayız.

Öyle sakın ha "Devlet haklı şunu diyor, devlet haklı bunu diyor." Devletin aklı şunu söyler: Milletin menfaati neredeyse devletin aklı oradadır. Milletin menfaati demokrasidedir, darbenin karşısındadır. Ve bu darbeye 19 Mart'ta karşı kalkıştılar. 19 Mart günü bu darbeye kalkışıldığında 20 Mart sabahı şunu gördük biz hep birlikte: Duygularınızı çok iyi anlıyorum ancak "Miting yapacağız akşama!" bu bağırtılar, çağrışlar... Burada grup toplantısını yapalım.

"Diploma iptali, İstanbul Sözleşmesi'nin iptali kadar hukuksuz"

19 Mart gününe giderken önce hepimiz biliyorduk bir organize kötülükle karşı karşıya olduğumuzu ve bu organize kötülük aslında 19 Mart gününü şöyle işaret ediyordu: "Diploma iptal edecekler." O gün diploma iptalini İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi'nden bekliyorlardı. Ama bir yanda da şunu söylüyorlar: "O güne bırakamayız, bir gün öncesinden, Salı'dan bilmeliyiz kaç kişi 'evet' diyor." 4 kişi lazım onlara, 2,5 cevabını almışlar. Üçüncü, belki dördüncüyü bulamıyoruz. Bunu duyunca öyle bir işe kalkıştılar ki, hani iki kötülük birbirine benzetilemez, yarıştırılamaz ama nasıl İstanbul Sözleşmesi'ne Meclis girip sonra bir tek adam imzasıyla alakasız bir şekilde çıkıldıysa, en az onun kadar hukuksuz bir şekilde, fakültenin verdiği ve arkasında duracağı diploma, baskıyla ikna edemedikleri, dekanını istifa ettirdikleri ama ikna edemedikleri fakültenin yerine bir gün önce, ertesi gün toplanıp da "Diploma geçerli." demesinler diye üniversite yönetim kurulunu toplayıp oradan diplomayı iptal ettirdiler.

"Her darbenin bir simge mekanı vardır"

Ekrem Başkan bir iftardaydı, ben bir iftardaydım. İkimiz de bu kötülüğün ne manaya geldiğini anlattık. Sabah gözlerimizi bir açtık, bu sefer ne kötülük planladılarsa, ellerinde ne varsa, hani diyor ya gençler "Bütün tuşlarına basarak kötülüklerin." Hem terör soruşturması açtılar, yolsuzluk soruşturması açtılar, İBB dediler, yanındakiler, sağındakiler, solundakiler dediler. Ben o gün sabah uyandığımda ilk işim İstanbul'a ulaşmak, bu darbenin hedeflediği mekanı savunmaya geçmek oldu. Çünkü her darbenin bir simge mekanı vardır. Darbeler iktidara karşı yapılır ve iktidar nerede temsil ediliyorsa orayı geçirmeye, ele geçirmeye çalışır. Nasıl her darbe millet egemenliğini sona erdirip meclisleri kapatırsa, burada da hedefin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun simge binası Saraçhane olduğunu biliyorduk.

Her geçen gün yoksulluk artıyor. İşsizlik artıyor. Sorunlar büyüyor. Şehir yaşanılamaz hale geliyor. Yeşil azalıyor şehirde ama birileri yeşil dolarları biriktiriyorlar bir başka yerlerde. "Bizim sesimizi kimse duymayacak mı?" derken, onu dediklerinde gözlerinin önüne bir alternatif geldi. Yanındaki Esenyurt'u yıllardır AK Parti yönetiyordu. Nefes alacak yer kalmamıştı. Kişi başına yarım metrekare yeşil alan kalmıştı ama orada Beylikdüzü diye bir yer vardı. Heyecanlı, genç, dinamik, hem Cumhuriyet Halk Partisi'nden gelen ama toplumun tüm kesimlerini bilen, seven, dayanışan birisi kolları sıvamış, o Esenyurt'un yanında inanılmaz kent suçlarına karşı mücadele eden, yarım metre yeşil alana karşı kişi başına 20 metrekare yeşil alan tanımlayabilen birisi. Suç işlemeden, suç işletmeden, yemeden, yedirmeden, çalmadan, çaldırmadan bir mutlu kent yaratmıştı. "Burayı da o yönetse ne olur?" dediler. Düşündüler, "İyi olur." dediler. 2019'da bu kenti, Saraçhane'yi Ekrem İmamoğlu'na emanet ettiler.

"İmamoğlu'nun bileğini bükemediler"

Önce, önce bir şaşkınlık. Sonra hemen "Fark çok az, 13.000 oyla bunu onlara mı vereceğiz?" Hatta Süleyman Soylu Büyükçekmece'ye doğru yolda "Bütün oylar ortada, boşalttın orayı ben hallederim." Sandık başına 33.000 sandık var, fark 3 sandıkta 1 oy kadar. Süleyman Soylu diyor ki: "Sandıkların güvenliğini polise aldırtırım, ben hallederim efendim." 19 gün burada ön sıralarda oturan milletvekilleri ve bu görevi geçmiş dönemde, o dönemde yapan arkadaşlarımız sandık nöbeti tuttular. Çuvallar üstünde uyudular. O sayımı, o sayımda İstanbul'un iradesini çaldırmadılar. Ardından, ardından mazbatayı aldık, sevindik ve Saraçhane'ye gidip hep birlikte devraldık. O andan beri de ne yaptılarsa, o seçimi hazmedemeyip seçimi iptal ettiler. 13.600 fark 806.000 oldu. 5 yıl boyunca çalıştırmamak için her yolu denediler. Otobüsleri yalandan yaktılar. Yürüyen merdivenlerin arasına taş sıkıştırdılar. Her türlü hizmeti aksatmak için her yola başvurdular. Yurt dışından bulduğumuz parayı imzalamadılar. Projelerimizi onaylamadılar ama durduramadılar ve son seçimlerde yenecek, onu yenecek rakip bulmakta da zorlandılar, kendilerini ortaya attılar. Bir cumhurbaşkanı, birden çok genel başkan, 18 tane bakan, devletin bütün gücü, ilçe başkanı hükmünde kaymakamlar, il başkanlığını aşan il başkanları, valilerle yüklendikleri seçimde çok uğraştılar ama Ekrem Başkan'ın bileğini bükemediler. Çünkü İstanbullular o bileğin gücünü de, o yüreğin gücünü de gayet iyi biliyorlar.

Ekrem Başkan'ı biraz önce FETÖ'cülerin kahraman ordumuzun Atatürkçü subaylarını tıkmak için yaptıkları Silivri Cezaevi'nde... FETÖ'cülerin nerede bir vatansever? FETÖ'cülerin nerede bir yurtsever, nerede bir milliyetçi, nerede bu ülkesi için çalışan birisi varsa, onların kumpaslarını gören, burada direnenler varsa onları içeri tıkmak için yaptıkları hapishanede Ekrem Başkan'ı, Murat Başkan'ı, Resul Emrah Şahan Başkan'ı gördüm. Diğer başkanlara da selamlarımı bırakıp geldim. Ekrem Başkan'ın o bir meşhur sarılması var ya, o şehit anasına sarılması, o şehit evladına sarılması, o en sevdiğine sarılması... Bana emanet etti, öyle sarılıyor hepinize, öyle sarılıyor.

"Milyonlara darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz"

Ve hepimiz biliyoruz ki 300'ün üzerinde müfettişin konuşlandığı, yıllarca didik didik yaptığı ve bir kusur bulamadığı ama bizim müfettişlerimizin geçmişe dönük çuval çuval bulduğu yolsuzlukları da Süleyman Soylu'nun alıp el koyup üstünü örttüğü o İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde şimdi bir gizli tanık, birkaç gizli tanık bulup yalancı şahitliklerle Ekrem Başkan'ı, yaptıklarını karalamaya, esas olarak seçilemedikleri bir belediyeye bir kayyım atamak suretiyle çökmeye niyetlendiler. Bütün, bütün, bütün darbeler, bütün darbeler seçilmişe karşı seçilmemişi getirmek üzere yapılır. 19 Mart darbe girişimi de seçilmiş İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı'na karşı, onu yenememiş, hazımsız bir darbecinin atadığı bir kayyımı getirmek içindi. Hesaba katamadıkları on milyonlara, İstanbul'un iradesine sahip çıktıkları ve darbeyi püskürttükleri için yürekten teşekkür ediyoruz.

Bir diğer meselemiz, bir diğer meselemiz terör suçlaması. Çünkü bu terör suçlamasında üzerine basa basa söyledikleri bir şey var. Diyorlar ki: "Cumhuriyet Halk Partisi DEM Partisi'yle Kent Uzlaşısı yaptı." Önce şunu söyleyelim: Kent uzlaşısı bizim değil, DEM Partisi'nin bir tanımlamasıdır. Reddettiğim için değil, doğrusunu herkes bilsin diye söylüyorum. Biz ittifak yapmak için bütün partilere gittik, baktık. Hatta sonra şöyle dedik: "Partilerle siyasi ittifak yapamadık ama milletimizle sandıkta ittifak yapacağız." Bu süreçte DEM Partisi de kendi adaylarını belirlerken şöyle bir yaklaşımda bulundu: "Seçimleri kazanacağımız yerlerde aday çıkaracağız. Seçimi kaybedeceğimiz, kazanamayacağımızı düşündüğümüz yerlerde kente karşı suç işlemeyecek, dürüst çalışacak, Kürtlerin de hak ve menfaatlerini gözetecek, insanca hizmet verecek, onların yoğun yaşadığı mahallelere kimliklerinden dolayı ayrımcılık yapmayacak adayları destekleriz ama buna uygun görmediğimiz adayları desteklemez, hatta istemediğimize kaybettirecek reflekslerde bulunuruz." Cumhuriyet Halk Partisi'nin bazı adaylarının olduğu yerlerde aday göstermeyerek desteklediler. Bazı yerlerde ise kendi değerlendirmeleriyle kaybettirmeye çalıştılar.

Kent uzlaşısının olduğu yerlerde, DEM Partisi'nin tanımlamasıyla, onların adayı olmayan yerde onların seçmenlerinin Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verdiğini bilmeyen de yok, bundan utanan da yok. Bunun ne utanılacak ne saklanılacak bir tarafı var. Ama bu tanımlama bizim değil. Çünkü bizim tanımlamamız Türkiye İttifakı, İstanbul İttifakı, Şişli İttifakı. Yani sadece Kürtlerin değil, hep söylüyoruz ya, Kürt Demokratların, muhafazakar Demokratların, milliyetçi Demokratların, sosyal Demokratların bir araya gelmesiyle biz İstanbul İttifakı'nı, bir araya gelmesiyle biz Türkiye İttifakı'nı oluşturmuşuz. İstanbul'da resmi yazım var, ilçe başkanlarına yollamışım. Soruşturma dosyalarına mutlaka konmalı, mutlaka mahkemelere gösterilmeli. Resmi yazımız var. Biz siyasi ittifaklar yapamadık. Yukarıda anlaşamadık. Çünkü 14-28 Mayıs'ın depresyonu, oradan buraya gelen artık bir ittifak haline tarafların soğukluğu var ama biz sandıkta ittifak yapacağız. Bunu yapmak için listelere konmak üzere genel merkez düzeyinde AK Parti, MHP, İyi Parti ve DEM Partisi'nde geçmişte siyaset yapmış ya da camialarında iyi bilinen, dürüst, temiz, oy getirebilecek, bugün AK Parti'yle, MHP'yle bağı kalmamış, DEM Partisi ise partiyle bağı olmayan çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelip aday olabilecek ama kanaat önderi pozisyonundaki isimler listelerinize dahil edilebilir. Buna itiraz etmeyin. Çünkü bu isimler üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi merkezi bir anlayışla Türkiye'de 47 yıl sonra birinci parti olmayı, çok sayıda belediye kazanmayı ve haramilerin saltanatını yıkmayı amaçlamaktadır.

Her darbe girişiminde her şeyi düşünürler. Darbeyi planlayanlar vardır, planlamışlar. Talimatları ulaştıranlar vardır, o mekanizmayı kurmuşlar. O talimatı alıp harekete geçenler vardır, sağ olsunlar Çağlayan'ın üst katlarını doldurmuşlar. Ama bu darbenin bir de bildirisi olur. Yani bu darbeyi duyuracak ve haklı yere koyacak. 15 Temmuz'da da okundu. 12 Eylül'de de okutmuşlardı. Her darbenin, 12 Mart'ta da okundu. 12 Mart'ta Ecevit isyan etti. 12 Eylül'de isyan sokağa taşmadı ama çok ders alındı, çok acı çekilmişti, çok bastırıldı. 15 Temmuz'da biz, darbe Tayyip Erdoğan'a, bütün darbeler doğası gereği iktidara yapılır. Kim yaptı? Kendi adamları yaptı. Et tırnak gibi oldukları, ne istediyse verdikleri, aynı hedefe farklı yollardan yürüdükleri, biri cemaat örgütlenmesiyle, biri devlet içinden siyasetle.

"Bir yalanı sürekli söyleyip, darbeyi vatandaşın zihninde meşrulaştırmaya çalışıyorlar"
Bir cemaat yaptı ve o darbe sırasında bütün dünya döndü, muhalefete baktı. Ana muhalefetin gözünün içine baktı. Biz dedik ki, hatta gelen dezenformasyonlara karşı: "Efendim, darbeyi Atatürkçü subaylar da destekliyor." Yanlış yaparlar. Darbe kimden gelir diyor Bakan? Darbeye karşı olamaz. Eğer bir Atatürkçü subay yapıyorsa bile, bin Atatürkçü subay yapıyorsa da bile, hepsi birden destekliyorsa bile Atatürk'ün partisi bu darbeye karşıdır kardeşim dedim. Sonra külliyen yalan olduğu da ortaya çıktı ama darbenin karşısında dimdik durduk biz. Şimdi o darbe bildirisini yazanlar, bugün televizyonlardan şu darbe bildirisini okutuyorlar. "İmamoğlu, yani darbe yaptık ama yaptığımız adam oy verdiğinize değecek bir adam değil." İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alındı. İletişime bak. Utanmadan, A Haber başta, TRT, TGRT ve ve alkış olur da bu yuhalama falan burada olmaz, grup toplantısı bu. Bir de 7 gündür otobüsün üstünde, siz dinlemekten bıkmadınız, ben konuşmaktan bıkmadım. Bu akşam da konuşuruz. Ama, ama bazı şeyleri tane tane anlatmak lazım. Bütün yandaş kanallar, büyük bir tek elden verilen bilgilendirmeyle sürekli şunu yapıyorlar: Bir yalanı sürekli söyleyip, darbeyi vatandaşın zihninde meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

RTÜK'e seslendi: "Dokunmaya kalkmayın!"
Yapmayan kim? Bakın, çok alet olanlar var, az alet olanlar var. Alet olmayanların başında canımın içi Halk TV var. Gözümüz, gözümüz, kulağımız, Sözcü TV var. Kahraman, korkusuz Tele 1'imiz var. Buradan ona tepki, buna tepki gösterecek miyiz? Ne yapacağız? Hepsini konuşuyoruz, konuşacağız. Ama herkes şunu bilsin: Bu darbeye direnen ve ayağa kalkan, hep birlikte bu darbecilerin karşısına dikilen bizler var ya, RTÜK'e de söylüyorum, Bilgi Teknolojileri Kurumu'na da, sakın ha sakın ne bu kanallara, ne internet sitelerine, ne Twitter'da yazan çizene, ne de özgür basın olarak YouTube'dan yayın yapmaya çalışanlara dokunmaya kalkmayın. Alnınızı karışlayacağız sizin, alnınızı.

Darbe girişimini meşrulaştırmaya çalışan darbe bildirisine inanılmasın. İmamoğlu milyonluk villada gözaltına alınmadı. İBB'nin tapulu malı olduğu bilinen, AKP döneminde yandaş bir vakfa peşkeş çekilen yer, o yandaş vakıftan alındı, belediyeye başkanlık konutu olarak kazandırıldı. Bir sonraki belediye başkanına da devir teslimle iade edilmek üzere, devir teslim yapılmak üzere kullanılıyor. Milyonluk villa milletin malı. Bunlar yandaş, yandaş vakfa peşkeş çekmişlerdi. Medya Kültür AŞ şirketlerinden usulsüz ihaleler yapıldı. Medya AŞ'nin daimi çalışanı haline gelmiş yüzlerce müfettiş bir kör kuruş bulamamış. 2019 öncesi yapılan, bulunan 37 yolsuzluk dosyasının önemli bir kısmı orada bulunmuş. Bunlar Soylu tarafından el konulmuş, tek bir işlem yapılmamış ama şimdi utanmadan sıkılmadan Medya AŞ'ye kara çalıyorlar. "Terör örgütüne yardım edildi. Örgüt mensupları işe alındı." diyor. "İBB'de 700 terörist var." demişti Süleyman Soylu. "Açıklamazsan namertsin, ilan etmezsen, suç duyurusunda bulunmazsan namertsin." demişti Ekrem İmamoğlu.

"Olmaz olsun senin gibi siyasetçi de, böyle siyasetin de Allah cezasını versin"
Soylu, 700'ünün ismini verdi. Bunlardan 40 kişi, 41'i hakkında soruşturma açıldı, yargılandı. Tamamı beraat etti. Hiçbir tanesi ceza almadı. Sonra Soylu'ya bunu sordular. 700 tane terörist var demiştin, 41'i yargılanmış, hepsi beraat etmiş diye. Şöyle söyledi, utanmaz adam: "Siyasi olarak yapmak zorundaydım. Ben bunu söylerken siyaset yaptım." Olmaz olsun senin gibi siyasetçi de, böyle siyasetin de Allah cezasını versin. Ve ve ortalığı ayağa kaldırdılar. Göreceksiniz, kanıtlar çıkacak. Ne bir kanıt, ne bir delil, ne ortaya konulabilmiş somut bir iddia. Elinde ne var? Meşe, Çınar, Ladin, İlke. Ne bunlar? Gizli tanıkların, yalancı tanıkların isimleri. Meşe'nin dediğine göre, Çınar'ın dediğine göre, Ladin'in dediğine göre. Bunlara bir somut bir şey var mı? Ben öyle olduğunu duymuştum.

"Bu eser sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan"
Tahmin ediyorum. İhalelere ben alamadığıma göre rüşvet veren birilerine verildiğini tahmin ediyorum. Ekrem Başkanı bunlarla tutukladılar arkadaşlar. Onun için söylüyorum. Sakin sakin anlatalım da vatandaş bunları duysun diye. Tek söyleyeceğim şudur: Meşe'nin, Çınar'ın, Ladin'in duyumlarıyla İstanbul'un gözünün önünde çatır çatır çalışan, vicdanıyla, imkanıyla, böyle sile sile bitiremediği alnının teriyle çalışan birisini içeri koydunuz ya Meşe, Çınar, Ladin adıyla. Ben sana ne lakap takayım savcı? Desem desem odun derim sana. Odun, odun, odun. Tek derdi saraydan verilen emri yerine getirmek olan, soruşturmanın tutacak yeri olmayan bu kişinin gizli tanıklara taktığı isimlerin ana maddesini söyleyince bir salonda ayakta alkışlanacağımı bilsem tahmin etmezdim. Bu eser sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan sizin."

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Manşet haberler
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •