Hırs ve Cesaret: Kazanırken Kaybetmek..!

Hırs ve Cesaret: Kazanırken Kaybetmek..!
A- A+

Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi yazdı…

Hırs, insanı zirveye taşıyan bir itici güç olabilir. Ancak fazla hırs, insanı bir makineye dönüştürüp hayattan koparabilir. İnsanlar işlerinde en iyi yere gelmek için büyük fedakârlıklar yapar; daha çok çalışır, daha çok çabalar, özel hayatlarını ikinci plana atarlar. Ancak zirveye ulaştıklarında gerçekten mutlu olup olmadıklarını sorgulamaya başlarlar. Çünkü başarı, çoğu zaman yalnızlık ve tükenmişlik duygusuyla gelir.

Hayatı bir dağa tırmanmak gibi düşünelim. Zirveye ulaşmak isteyen bir dağcıyı ele alalım. O dağcı, en yüksek noktaya varabilmek için yükünü hafifletmek zorundadır. Yanına çok fazla eşya alamaz, gereksiz yüklerinden kurtulmalıdır. Ancak eğer su şişesini, gıdasını, hatta dinlenmek için duracağı anları bile feda ederse, zirveye vardığında yorgunluktan tükenmiş bir şekilde manzaraya bakacaktır. Ne gördüğü güzelliğin tadını çıkarabilir ne de iniş için gücü kalmıştır.

İşte aşırı hırs da böyle. İnsanlar kariyer basamaklarını tırmanırken yüklerinden kurtulmaya başlarlar: Önce hobilerini bırakırlar, sonra dostlarıyla geçirdikleri vakitleri… Aileleriyle daha az zaman geçirirler, kendilerine ait anları bile unutur hale gelirler. Tüm bu fedakârlıklarla zirveye çıktıklarında, arkalarına baktıklarında koca bir boşluk görürler. Çünkü kazandıkları her şey, yolda kaybettikleriyle gölgelenmiştir.

Hırsın Kör Noktası ve Cesaretin Gücü

Hırsın temel tetikleyicisi çoğu zaman paradır. İnsanlar daha çok kazanmak, daha konforlu bir yaşam sürmek ister. Fakat burada şu soru ortaya çıkar: “İyi yaşamak” gerçekten sadece maddi zenginlikle mi mümkündür? Çok iyi bir işin olabilir, yüksek maaş kazanıyor olabilirsin, ancak bir gün aynaya baktığında “Ben kimim?” sorusuna tatmin edici bir cevap veremiyorsan, o başarı ne kadar anlamlıdır?

Burada devreye cesaret giriyor. Çünkü hırsla kontrolsüzce ilerlemek yerine, kendine “Gerçekten ne istiyorum?” diye sormak büyük bir cesaret gerektirir. Cesaret, sadece büyük işlere kalkışmak değil, aynı zamanda bir adım geri çekilip hayatı sorgulayabilmek, gerekirse farklı bir yol çizebilmek demektir.

Bazı insanlar cesareti hırsla karıştırır. Daha çok çalışıp daha fazla kazandıklarında kendilerini cesur zannederler. Oysa gerçek cesaret, başarının peşinden körü körüne gitmek değil, başarıyı kendin için en sağlıklı ve dengeli şekilde tanımlayabilmektir.

Kazanırken Kaybetmek

Hırsın bir noktadan sonra insanı insanlıktan çıkardığını düşünüyorum. Sürekli bir av peşinde koşan bir hayvan gibi, asla tatmin olmayan bir varlığa dönüşmek… Daha fazlasını istemek, daha büyük hedefler koymak ve ulaştıkça yeni zirvelerin peşine düşmek… Ama bu süreçte, kendi değerlerinden, sevdiklerinden ve yaşamın küçük mutluluklarından uzaklaşmak… İşte asıl trajedi burada başlıyor.

Hırs, insanı bir makineye çevirebilir. Tıpkı para kazanan bir kumar makinesi gibi… Sürekli çalışıyorsun, sürekli kazanıyorsun ama seni mutlu eden şeyleri unutmuşsun. Bir gün durup arkana baktığında, geride bıraktıkların seni mutlu edecek mi?

Belki de en doğru yol, hırsı kontrol edebilmek ve cesurca kendimize “Bu bana gerçekten iyi geliyor mu?” diye sorabilmek. Çalışmak, üretmek, başarılı olmak elbette önemli. Ama hayat, sadece işten ibaret değil. Kendimize, sevdiklerimize ve keyif aldığımız şeylere de vakit ayırabilmek, gerçek zenginlik. Çünkü hayat, sadece kazanmak için yaşanmayacak kadar kısa ve değerli…

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Manşet haberler
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •