Funda YILMAZ'ın yazısı…
Değerli okurlar,
Bugün kütüphanede, babamdan kalan eski kitaplara göz atıyordum. Birden elime, basım yılı 1972 olan bir kitap geçti: "100 Büyük Gün". Kitabın ilk konusu, 1923 yılı güneş tutulması hakkında yazılmış bir makaleydi. Okuduğumda inanılmaz buldum ve bunu sizlerle paylaşmadan edemezdim. İşte, hiç değiştirmeden, olduğu gibi yazılan makaleyi sizlere sunuyorum.
1923 GÜNEŞ TUTULMASI
Tanrı: “Aynı anda, güneşi, gün ortasında batıracak ve bütün ülkeyi güpegündüz karartacağım,” diyor. Bir peygamber, bu sözlerle, İsrail kavminin batmasına sebep olacak güneş tutulmasının haberini vermişti. Bize kadar ulaşan bilgiye göre, gerçekten de güneş tutuldu. Hem de Asur devleti zamanında, M.Ö. 762 yılında...
“Güneşle ayın ahenk içinde buluşmayacaklarını” önceden haber vermeyen iki Çinli astronom da Çin İmparatoru Chung K’ang tarafından cezalandırılmıştı.
O zamanlardan beri güneş tutulması, bütün insanları uğraştırmış, tartışma konusu olmuş, boş inançlara yol açmıştır. Bu olağanüstü olayı, çağımızda hiç kimse, 1923 yılındaki güneş tutulmasını anlatan Magner White kadar incelikle anlatamamıştır. Bir gazetede yayınlanan bu yazı, usta işi bir eser, gerçek bir edebiyat şaheseridir. White, bu röportajıyla 1924 Pulitzer Ödülü’nü kazanmıştı.
25.000 MİL yükseklik, 105 mil uzunluk ve 75 mil genişliğindeki en büyük gölge, bugün San Diego’ya düştü: Güneşi karartan ayın gölgesi…
Gökyüzündeki bu buluşma, son buluşmadan 120 yıl sonra, bir dahaki buluşmadan da 120 yıl önce tespit edilmiş olan saatte gerçekleşti.
Bu dehşet uyandıran olay, 120 yıl önce korkudan titreyen Kızılderilileri dağlara kaçırmıştı. Aralarındaki uygarlığa sahip kişiler ise San Diego’nun (Misyoner Merkezi) mihrabının önünde diz çöküp Tanrı’ya el açmışlardı.
Oysa bugün, Kızılderililerin Beyaz dostları damlardan, dağ tepelerinden, yüksek kayalıklardan bu gösteriyi seyrediyorlar. Bizim bu konudaki açıklamalarımıza yabancı olmayan birçok insan yüzünde güneş sönüp de bu yanar kor parçasından geriye yalnızca karanlık gökyüzünde parıldayan bir inci gibi dolunay kalınca, tıpkı eski kuşağın Kızılderilileri gibi, titremeye başladılar.
Dünkü Kızılderililerin dağlardaki törenine bugün de Colorado’daki “Güneş Bayramı” ile karşılık veriliyor; güpegündüz gece yarısı karanlığına gömülen halkın korkusunu, beş yüz kadar oyuncu çok canlı bir şekilde ortaya koyuyor. İstilacı camlarla kara filmler arasından binlerce kişi baktı.
Bu geçici anın getirdiği yeni buluş imkânlarını kaçırmamak için, bilim adamlarının gözlerinin bütün sınırlarını zorladılar. Bulutlarla sisler, gölgeyi mürekkep karası bir renge buladı. Havanın oynadığı bu oyun, bilime çok şey kaybettirdi ama, görüntünün ‘haşmet’ini artırdı.
Gölge, dakikada yirmi beş mil hızla yaklaştı. Sabahın sisleri içinde göze görünmeyen ay, güneşi kaplamaya başlıyordu. Buluşma anında bunun gerçekten de çok hissedildiğini anlıyorduk. Güneşin alevi kesildi; görülmekten çok hissedildi bu… İyi hazırlanmış camlarının ardında San Diego, bin Bir yüzüyle bu ateşten oyuna doğru döndü.
Ve yukarıda, şehrin çok yukarılarında, 235.000 mil yükseklikteki gölgenin en tepesinde, ölümlü insan gözünün henüz görmemiş olduğu bir gökyüzü esrarını, kendini açığa vurarak çözüverdi. Gölge sisteminin en soğuk yanı: Ayın “öbür tarafı, güneş sisteminin en öldürücü, en soğuk” yanı…
Ay hiç durmaksızın yoluna devam edip güneşin yüzünü kararttı; gölge daha da yoğunlaştı, uçurumlar kadar derinleşti. Point Loma’dan Ensenada’ya kadar uzanan bütün kıyı boyunca, bilim adamları değerli gözleriyle son sahneleri tespit ediyorlardı.
Bilimsel araştırma araçlarıyla dolu uçaklar, gökyüzünde dolanıyor; ay, güneşin alevden çevresini kapladıkça bu alevin kayboluşunu inceliyorlar. Karalık ortalığı bir ölüm gölgesi gibi sardıkça bu rüzgâr akımı kıyıları ve kentleri dolaşıyor.
Birdenbire başlayan geceden şaşkına dönen tavuklar, kümeslerinde kanat çırpıyor; ahırlarda ve otlaklarda inekler huzursuzca böğürüyorlardı… Günlük hayatlar, günlük işlerden, yıllardan beri sürüp gitmiş olan alışkanlıklar altüst oluyordu.
Telefonda şehrin kırmızı fenerli kesiminden, “günah mahallesi” Trijuana’dan bir haber alıyoruz. Geçen üç dakika içinde orada hiç ‘günah’ işlenmemiş. Hiçbir kötülük görünmemiş.
Güpegündüz iken bu karanlıkta, meyhanelere adım atan müşteri olmamış. Evlerin karanlık sahanlıklarında duran kadınlar, belki de yıllardan beri ilk defa, gökyüzüne korkuyla bakıyorlar. Tekrar içeri girerken, içlerini kötü sezgiler kaplıyor. Gevşek, kolaydan alınmış bir hayatın uykusuna dalmış, tortulaşmış zavallı ruhlar uyanıyor. Gelip geçmiş ve yeniden geri gelmeyecek o günleri anarken duyulan acıda bir tat var; çünkü bu acı, çok seyrek duyulan bir şeydir.
ORTALIK yeniden aydınlanıyor şimdi… Karanlık çekip gidiyor. Çabuk çabuk kalkıyor ortalıktan ve gölge yeniden mat bir renge bürünüyor.
Güneş, ateşten bir işaret fışkırtıyor; önüne geçen ayın yanından uzaklaşıyor. Aldatıcı bir tablo meydana getirmiş olan gökyüzü kanunları, bu tabloyu yeniden bozuyor.
Gecenin sınırı, Meksiko üzerinden doğuya ve güneye doğru uzaklaşıyor.
Sonsuz rüzgarlar kesiliyor; çünkü güneş ışınları, yeryüzü sisi üzerindeki egemenliğini yine kurmuştur.
Güpegündüz gelen gecenin sabahı son buluyor; bu kadarıyla kalıyor.
Tavuklar, kanat çırpıp iniyorlar tüneklerinden, inekler yeniden otlamaya koyuluyor. Sokaklardaki fenerler söndürülüyor. Çocuklar ağlamayı kesiyor.
San Diego, pazar yerine ve evlere dönüyor yine.
Trijuana kesimi, üzerindeki kederi atıyor. Büyünün sonu gelmiş oluyor. 120 yıllığına…
Gölge yeniden gelince, artık biz onu göremeyeceğiz. O zaman 1806 yılının Pala’lı Kızılderilileri ile beraber olacağız.
Ve bu olay, hayalimiz dışında hiçbir zaman karşılaşmayacağımız yabancı kimseleri etkileyecek: Çocuklarımızın torunlarını...
Sonuç:
1923 güneş tutulması, insanlar üzerinde derin etkiler bırakan bir olay olarak kayıtlara geçmiş. Gökyüzünün kararması ve gün ortasında gece yaşanması, doğanın bu olağanüstü gösterisi, toplumlar üzerinde mistik bir etki yaratmış. Gözlemler ve bilimsel araştırmalarla bu doğa olayı çözümlenmeye çalışılmış olsa da halk arasında yaratmış olduğu korku ve hayranlık, nesiller boyu anlatılacak hikâyelere dönüşmüş. Bu tutulma, geçmişte olduğu gibi gelecekte de anımsanacak ve belki de insanlığın evren karşısındaki çaresizliği ve merakı üzerine düşünmemizi sağlayacak.
Kalın sağlıcakla…