Olay 15 Ağustos'ta MANİSA'nın Akhisar ilçesinde Paşa Mahallesi, Şehit Teğmen Tahir Ün Caddesi'nde meydana geldi. Yılmaz Akman, köye gitmeye ikna edemediği dini nikahlı eşi Sude Naz Atak'ı bir anda sokak ortasında dövmeye başladı. Yerde de genç kadının başına yumruk atmaya devam eden Akman, hızını alamayıp eline geçirdiği metal fırça sapıyla dövmeye devam etti. İkilinin 3 yaşındaki oğlunun önünde gerçekleşen bu olayı, vatandaşlar uzun süre tepkisiz kalarak izledi. Sosyal medyada paylaşılan görüntüler sonrası saldırgan koca yakalanarak gözaltına alındı. Konuyla ilgili Hürriyet'ten Fulya Soybaş bir yazı kaleme aldı...
37 yaşındaki Yılmaz Akman birlikte yaşadığı, kendisinden 18 yaş küçük ve hamile olan Sudenaz’ı 3 yaşındaki oğlunun gözü önünde hem de demir sopayla öldüresiye dövdü. Vahşet anlarının görüntüsü sosyal medyaya düştü. Video yürek burksa da izledik ve de adamın yaptıkları ne kadar dehşet verici ise çevredekilerin kılını bile kıpırdatmadan o vahşeti izlemesi daha büyük dehşete düşürdü bizi. “Sezar’ın hakkı Sezar’a.” 60’larında bir beyefendinin gösterdiği cesaret sonrası başkaları da harekete geçti ve Sude Naz kurtarıldı. Şimdi sorum şu: Kadına şiddeti bu kadar mı kanıksadık, niye gözümüzün önündeki şiddete müdahale etmiyoruz? Neden korkuyoruz?
İNSANLIK ÖLMÜŞ DEDİRTTİLER...
“İnsanlık ölmüş mü?” sorusu ile aradım kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet konusunda çalışan Avukat Selin Nakıpoğlu’nu. Cevabı şu: “Ölmüş net! Küçük bir çocuğun gözü önünde bir erkek, bir kadını, gündüz vakti hem de herkesin gözü önünde öldüresiye dövüyor ve herkes izliyor. O kadın darp edilirken izleyen herkese yazıklar olsun! İnsanlıklarından utansınlar. Kadın hamileymiş. Olsun, olmasın fark etmez! Erkek şiddeti için ekstra sebeplere gerek yok. O vahşete tek itiraz eden kadının küçük çocuğu... Sonra yaşlı bir erkeğin müdahalesi geliyor. Oysa Türk Ceza Kanunu (TCK) 278. Madde, tüm vatandaşlara suçu bildirme yükümlülüğü vermekte: ‘İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi/ kişiler 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
DEVLET GÜVENCE VERSİN...
“Ancak davalarımdan da bildiğim üzere mahkeme aşaması, öncesi ya da sonrasında tanıklıklar, ‘sanık ya da sanık yakınları ile sorun yaşarım, tehdit edilirim, karşı karşıya kalırım’ gibi endişelerle şahitlik yapmak istemiyor, müdahalede bulunmuyor. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ bakış açısı var. İnsanlık madem bu denli karaborsaya düştü o zaman ceza yasasındaki ilgili madde de yükseltilsin. Bu gibi durumlarda vatandaşın yaşadığı ‘güvenlik endişesi’ de devlet tarafından acilen giderilmelidir.”
BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN...
Münevver Karabulut, Pınar Gültekin davalarının da avukatı, Dr. Rezan Epözdemir, olayın etik ve hukuki boyutu olduğunu belirterek, diyor ki: “Etik olarak, toplumumuzda ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ felsefesi hâkim durumda maalesef. Bu tarz şiddet vakaları kanıksanmış, içselleştirilmiş. Yanı başlarında vahşice işlenen şiddete bile müdahale etmiyor/ etmekte tereddüt ediyor insanlar. ‘Kadın- erkek arasında yaşanan olağan bir durum’ gibi görülüyor. Bu, çok tehlikeli olduğu gibi kabul edilebilir bir durum da değil. İnsanın, insan olma vasfından dolayı gereğini yapması lazım gelir.”
ANAHTAR KELİME ‘ORANTILI’ MÜDAHALE...
Sosyal medya diyor ki: “Müdahale edelim de Kadir Şeker gibi hapis mi yatalım?” Şeker, sevgilisini darp ettiğini düşündüğü Özgür Duran’ı bıçakla öldürmüş, 10 yıl 10 ay ceza almıştı. Şimdi sorum şu: “Bir olaya müdahale ederken sınır ne olmalı?” Dr. Epözdemir’in yanıtı şu: “TCK 25. maddede ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan, eski tabir ile ‘meşru müdafaa’ dediğimiz yasal kurallar var. Meşru savunma, kişinin kendi ya da başkasına yöneltilmiş haksız bir saldırıyı, o anki durum- imkanlarla ‘orantılı’ şekilde engellemek için yaptığı eylemdir. Saldırıyı defetmek için ‘orantılı’ karşı güç kullananlar meşru müdafaa hükümleri gereği ceza almaz. Ki TCK 27. maddesi ‘maruz kaldığı haksız saldırının etkisi altında, makul görülebilecek bir heyecan, korku ve paniğe kapılarak meşru müdafaa sınırlarının aşılması halinde dahi faile ceza verilmez’ diyor. Burada anahtar kelime ‘orantılı’ müdahale.
VATANDAŞLIK GÖREVİ...
“Örneğin kendisine yumruk atan birini, silahla öldüren kişi ‘orantısız’ bir müdahalede bulunduğu için meşru müdafaadan yararlanamaz, haksız tahrik indiriminden faydalanabilir. Kadir Şeker davasında da bunu gördük. Mevcut olayda ise hamile bir kadına, demir sopayla, ‘haksız’ bir saldırı var, saldırı kişinin can ve mal güvenliğine yönelik ve devam ediyor, devam etmiyorsa dahi tekrar etmesi kesinse savunma zorunlu ama ‘orantılı’ olmalıdır. Dolayısıyla, ‘müdahale edersem başıma bir şey gelir’ düşüncesi yanlıştır. Sopa ile saldıran birine silah değil de mesela yumruk gibi aynı orantıda bir müdahale yurttaşlık görevidir ve meşru müdafaaya girer.”
AİLE YERİNE KADIN ODAKLI POLİTİKALAR ÜRETİLMELİ...
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, son yıllarda Manisa’da olduğu gibi kadınların sokak ortasında öldürüldüğüne ya da şiddete uğradığına sıklıkla tanık olmaya başladığımızı belirterek, “İçler acısı bir tablo. Ne yazık ki kadınların hayatta olduğuna sevinir hale geldik” diyor ve soruyor: “Bu kadın ve çocuğunu korumak için önleyici, koruyucu tedbirler, 6284 sayılı yasa etkin şekilde devreye sokuldu mu? Şiddeti Önleme, İzleme Merkezi (ŞÖNİM) konunun takipçisi mi? Saldırgan şu an tutuklandı ama yarın salınabilir, salındığından kadın ya da ailesinin haberi dahi olmayabilir. Dolayısıyla bu dediklerim önemli.” Fail erkeklerin “Beni aldatıyordu diye düşündüm”, “Çocukları ile ilgilenmiyordu” gibi hep aynı ‘makul’ argümanları olduğuna da değinen Ataselim şöyle devam ediyor: “Erkeğe itaat eden kadın algısı yaratıldı. Bunun sebebi de bana kalırsa kadın yerine aile odaklı politikalar. Kadın- erkek eşitsizliğinin derinleşmesini durduracak, eşitlikçi, kadın odaklı politikalar uzun zamandır üretilmiyor.”
TOPLUM O KADAR DA DUYARSIZ DEĞİL...
Toplumun tepkisiz kalmasının bir nedeni de bu; “Karı- koca arasında, ‘aile’ içinde olur böyle” bakışı olabilir mi? Yanıtı şu: “Manisa olayında evet bazı erkekler tepkisiz kaldı. Belki dediğin gibi, ‘karı- koca arasına girilmez’ diye düşünüyorlar. Ancak bir tık sonrası tepki gösterenler de var. O kadar duyarsız bir toplum değiliz bence. Ki bu bağlamda tüm suçu topluma da yükleyemeyiz. Burada esas sorumlu ve soruna odaklanmak gerek. Bu kadın daha önce adli bir başvuruda bulundu mu, bulundu ise gereği yapıldı mı, kolluk kuvvetleri ne zaman geldi? Bu adam ne ceza alacak? Önemli sorular bunlar.”