17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Ataköy Bakırköy bölgesinde çalışan gazetecilere dönemin kaymakamı tarafından bir konteyner tahsis edildi. Bu konteynera gazeteciler üzerine su ve elektrik tahsisi yapıldı. Yıllar içinde atıl hale gelen bu konteynera İSKİ, “basın odasında su borusu patladı” diyerek gazetecilere 24 bin TL'lik fatura gönderdi. Gelen faturaya itiraz eden gazetecilere yasal prosedür başlatıldı. İSKİ - İBB ve Gazeteciler arasında yaşanan '24 Bin TL'lik su faturası’ hikayesini Haber7.com yazarı Mustafa Yıldız köşesine taşıdı.
İBB ve İSKİ o faturayı nasıl ödeyecek?
İstanbul'da basın özgürlüğü adına utanç verici bir hadise yaşandı.
Muhtemelen sosyal medya haricinde göremeyeceğiniz bir haberi size anlatmak istiyorum.
İstanbul gazetecileri için basın odaları ayrı bir yer tutar.
Medyanın bir arada olduğu, haber takibinin yapıldığı, vatandaşa doğru haberi en hızlı şekilde ulaştırmaya çalışan gazetecilerin birkaç dakikalığına soluklandığı, cihazlarını şarj ettiği noktalardır.
Basın odası demişken buralarda içilen çayın, sohbetin, yenilen yemeğin lezzeti bir başkadır.
Yıllarca gidip gelmişliğimiz vardır.
Çay dediysek; parasını gazeteciler kendileri öder.
Kimseden 5 kuruş beklentileri olmaz.
Yıllardır böyle gelmiş böyle gider.
Basın odalarının siyasi bir anlamı da yoktur.
Örneğin çokça eleştirdiğimiz, başörtüsü zulmünde adı ön sıralarda geçen dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun katkılarıyla Çapa'da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde bir basın odası tahsis edilmiştir.
Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde yıllarca görev yapan gazeteciler vardır. Birçoğu duayendir.
Emniyetteki, adliyedeki basın merkezleri halen faaliyetine devam ediyor. Derdi olanın uğrak noktasıdır.
Hatta bir gün Mustafa Sarıgül Şişli Belediye Başkanı iken kendisinden bizzat bir basın odası talebimiz olmuştu.Bir hafta içerisinde Şişli evlendirme dairesinin yanında bir mekan gazetecilere tahsis edildi.
Şimdi gelelim skandala…
Benzer bir basın odası talebi 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Ataköy Bakırköy bölgesinde çalışan gazeteciler tarafından dönemin kaymakamına iletilmişti.
Kaymakam Bey, halkın haber alma özgürlüğüne verdiği önemi göstermek adına kısa sürede medya çalışanlarına Ataköy 5. kısımda bir konteyner tahsis etti.
Ancak prosedür gereği elektrik ve su aboneliklerinin yapılması ve bunun da bir şahsın üzerine olması gerekiyordu.
Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi gibi dönemin sözüm ona güçlü kurumları bu işlerle alakadar olmadığı için orada görev yapan gazeteci arkadaşlar faturaları üstlendi.
Fatura dediysek gelen meblağlar hep gazeteciler tarafından aralarında para toplamak suretiyle ödendi.
Gün oldu, devran döndü.
Bakırköy'deki basın merkezi pek kullanılmaz oldu.Faturaları üzerlerine alan gazeteciler ise “gün gelir tekrar ihtiyaç olur” düşüncesiyle iptal ettirmeyi hiç düşünmediler.
Ne olduysa bundan sonra oldu.
İSKİ, “basın odasında su borusu patladı” diyerek gazetecilerin yıllardır kullanmadığı konteynera 24 bin TL'lik fatura gönderdi.
Kimsenin gitmediği yıllar önce kapanan basın merkezine tebligatlar gönderildi.Sözüm ona yasal prosedür işletildi.
Sözde patlayan boru bir gazeteciye fatura edildi.
CHP'li İBB basın birimine ve İSKİ basın birimine konu defalarca anlatıldı.
Ancak cevap “size en fazla 10 taksit yaparız” şeklinde oldu.
Üstelik gazeteci arkadaşlarımız tanımadıkları, bilmedikleri hukuk büroları tarafından avukatlık ücreti ve hesabın ödenmesi talebiyle aranmaya başlandı.
Yandaşlarına kıyak Roma gezisi düzenlerken milyonlar vermekten çekinmeyen İBB yönetimi halkın haber alma özgürlüğüne 24 bin liralık fatura kesmeyi uygun gördü.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Olay duyulur duyulmaz gazeteciler bir anda kenetlendi.
Siyasi görüşü, savunduğu değer ne olursa olsun herkes taşın altına elini koydu.
Kimi az, kimi çok para gönderdi. Birkaç saat içinde o para toplandı.
Faizi ile birlikte de ödendi.Hatta işin trajikomik yanı şuydu ki para toplanırken dahi 400 tl daha faiz işledi. (O da ödendi.)
Konuyu duyar duymaz hukukçu Mustafa Kemal Çiçek’i aradım. Uygulamanın doğru olup olmadığını sordum.
Kendisi karşı dava açılabileceğini, İSKİ'nin bu konuda hatası olabileceğini anlattı.
Ama -buraya dikkat- gazeteciler buna tenezzül etmedi, o parayı kendi aralarında toplayıp faizi ile birlikte İSKİ’ye ödedi.
Şimdi sorumuzu soralım:
Kıyak Roma tatilinde yandaşları yedirip içiren İBB 24 bin liralık faturayı gazetecilere ödetti. Acaba bu işin gerçek faturası İBB tarafından ödenecek mi?
Gazeteciler Cemiyeti, bazı sendikalar ve Basın örgütleri İBB hakkında bir tepki gösterirler mi?