Cübbeli Ahmet, imam hatiplere yönelik eleştirileri sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini aradığını ve "Böyle nasıl konuşursun" dediğini söyledi. Bu tartışmaya hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi köşe yazarı Selçuk Türkyılmaz'da katıldı.
CNN Türk’teki Tarafsız Bölge programında bu konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan telefon aldığını ifade eden Cübbeli Ahmet yaşadıkları tartışmayı şöyle anlattı:
“İmam hatip konusunda aradı beni. Dediler çok sinirli dedim olsun ben de sinirliyim. Çok açık konuşamam ama 15 dakika konuştuk. Böyle konuşursan 1 milyon 300 bin imam hatipli var bunlar seni sevmez dedi. Sevmesinler dedim. Ben kimse tarafından sevilmek beğenilmek için konuşmuyorum. İfadem aşırıya kaçmış olabilir ama FETÖ işinde de 2009’da bunlar dini batıracak derken fitne çıkarıyorsun Ahmet efendi dediler, sonra haklı çıktığım gibi burada da bir ön alınsın demek istedim. Yav dedi bir Ahmet Hakan gibi imam hatiplinin programında nasıl böyle konuşuyorsun sen böyle dedi. Ben doğru bildiğimi herkesin programında konuşurum dedim.”
İMAM HATİP TARTIŞMALARINA YENİ ŞAFAK YAZARI'DA DAHİL OLDU...
Hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak'ın köşe yazarlarından Selçuk Türkyılmaz, "Yeni bir dönemin başında imam hatip liseleri" başlıklı yazısında şunları yazdı:
Cübbeli Ahmet’in ilahiyatlara da karşı olduğunu beyan etmesi aslında konunun hangi çerçevede konuşulduğu hakkında fikir verebilir. Cübbeli Ahmet konumunu açıklarken imam hatipler ve ilahiyatlarda İslam’ın doğru bir şekilde öğretilmediği üzerinde duruyor. Hatta İslam’ın doğru öğretimi bağlamında diğer okullara gidilse en azından zarar görülmez diyor. İslam’ın doğru bir şekilde öğretilmesi meselesiyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmadığı için tam olarak ne söylenildiğini bilmiyoruz. Fakat Cübbeli Ahmet, imam hatip liseleriyle ilgili karşıtlığını açıkça ifade etmiş.
Tasavvuf gruplarının ve tekke geleneğinin son dönemlerde görünürlük bakımından eskiyle kıyaslanamayacak derecede bir değişim içinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu değişim son derece önemlidir. Örneğin imam hatip liseleri gibi Türkiye’ye özgü bir eğitim modelinin şu veya bu özellikleri dolayısıyla değerlendirilmesinden ziyade varlığı ile ilgili bir karşıtlığın açıkça dile getirilmesi şaşırtıcı bir görünürlük meseledir. Bu durum İslamcılık gibi oldukça siyasal bir düşünce geleneğiyle ilgili tartışmalar için de geçerlidir. İslamcılık gibi siyasal bir düşünce ile karşıtlık içinde olmayı önemsemek gerekir. Bilindiği gibi daha önceden tasavvuf düşüncesiyle doğrudan bir ilişkisi olmayan ve tekke geleneğine dâhil edilmeyecek dini gruplar da İslamcılık düşüncesi ile karşıtlık içinde gösterilmişti. Bu karşıtlık, gruplara ve kişilere uzun dönemli faaliyetler silsilesi içinde kendilerini inşa etme fırsatı vermişti. Benzer bir durumun bugün de geçerli olduğunu görmemiz gerekir.
İmam hatip liseleriyle, ilgili grupların ve geleneklerin devam edegelen görüş ve tutumlarını tartışmayı bir kenara bırakıyorum. Çünkü özellikle imam hatip liseleri gibi modern dönem eğitim tarihimizin en önemli kurumsal kazanımının varlığıyla ilgili bir tartışmayı kendi adıma doğru bulmuyorum. Fakat konunun fikrî hayatımızı şekillendirebilecek güçte olduğunu görmek zorundayız. Bu, özellikle tasavvuf ve İslamcılık karşıtlığı gibi yeni gerilim alanları için daha çok geçerlidir. Sağlıklı bir tartışma zemininin neredeyse tamamen kaybolduğunu tespit etmek zorundayız. Geriye grup içi etkileşimler kalmaktadır.
Bu ise fikir hayatımız açısından önemsenmesi gereken bir seviye kaybıdır.
Türkiye’de dinî grupların ve cemaatlerin gelip imam hatip liseleri karşıtlığında birleşmesini salt dinî bir tutum olarak değerlendirmek en azından benim için kolay değil. Cemaatlerin ve grupların eğitim anlayışı nihayet bir yorumlama biçimidir. Bu anlayışları doğru veya yanlış yönleriyle ele almadan önce teşmile dair cesur niyetlerin ve adımların içeriden eleştiriye tabi tutulması gerekir. Fakat ortaya çıkan örnekler içeriden eleştiriye dair bir umut olmadığını gösteriyor. Geçmişte de daha çok dışarıya dikkat kesilmişlerdi. Zararlı addedilen fikirler karşısında içe kapanmacı bir yaklaşım sergilenmişti. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Grup ve cemaat evleri veya ders ortamları nihayetinde aşırı öznellik üzerine kuruludur.
Bu ise uzlaşma zeminini uzun süreli olarak tahrip eder.