MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisinde ortadan kaybolarak New York'a gidip, burada bulunan TURKEN Vakfı'nın önünde video çektiği 8 saate ilişkin olarak, "Kılıçdaroğlu’nun ABD’de ne yaptığı, kimin dümen suyuna girdiği, kimlerle temas kurduğu, kimlerin eline ve avucuna baktığı az çok bellidir. Özellikle kendisine eşlik eden gazetecileri de atlatarak 8 saat süreyle ortadan kaybolması ziyadesiyle kuşkuludur. Kılıçdaroğlu’na soruyorum, o gizemli 8 saat içinde neredeydin? Kimlerle fiskos yaptın, kimlerle geniş bir planın parçası olmayı içine sindirebildin? Kılıçdaroğlu 8 saatin esrarını milletimize açıklamak zorunda" dedi.
Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Konuşmasında Kılıçdaroğlu'nu hedef alan Bahçeli, Amasra'daki maden faciasına değindi, Sayıştay raporundaki ihmal uyarılarına dikkat çekenlere tepki gösterdi. Bahçeli, "Amasra’yı konuşuyorken Soma felaketini hatırlatmak maksatlıdır. Sayıştay raporlarının art niyetliler eliyle siyasi muhalefet haline dönüştürülmesini ise son derece mahsurlu, oldukça da manidar buluyoruz" değerlendirmesini yaptı.
Bahçeli, TBMM'de kabul edilen 'sansür yasası'na ilişkin olarak da, "Halk arasında endişe, korku ve panik yaratanlara cezai sorumluluk yüklemenin neresi hatalıdır? Dezenformasyon yasası hıyanetin, bozgunculuğun ve rezaletin sosyal medya ayağına kilit vurmuştur." düşüncesini dile getirdi.
Bahçeli’nin konuşmasından başlıklar şöyle:
"Öyle ateşler vardır ki, yalnızca düştüğü yeri yakmaz. Öyle acılar vardır ki, yalnızca ortaya çıktığı yerde duramaz. 14 Eylül 2022 Cuma akşamı Bartın’ın Amasra ilçesinde milletimizin yüreğine ateş düşmüş, kömürün karasından helal lokmasını çıkarmak amacıyla yerin yüzlerce metre altına inen madencilerimiz hepimize acıların en acısını yaşatmıştır. Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında canlar gitmiş, hayatlar bitmiş, hayaller sönmüştür.
"Hakikaten üzüntümüz tarifsiz ve tanımsızdır"
41 maden işçimiz bu elim ve feci patlamada son nefesini vermiştir. Yaralı halde kurtarılan 11 işçimizin tedavisi devam ederken, maalesef bunlardan beşinin durumu da ağırdır.
Hakikaten üzüntümüz tarifsiz ve tanımsızdır.
Devlet tüm imkânlarıyla seferber olmuş, 24 saat içinde felaket tablosu kontrol altına alınmış, arama-kurtarma çalışmaları süratle ve eşgüdüm halinde icra edilmiştir. Maden ocağının eksi 300 kotundaki patlamayla ortaya çıkan yangını söndürme çalışmaları da aralıksız sürdürülmüştür. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, patlama duyulur duyulmaz hemen olay mahalline Genel Başkan Yardımcımız Sayın Sadir Durmaz ile Bartın Belediye Başkanımız Sayın Cemal Akın’ı gönderdik ve gelişmeleri anbean takip ettik. Elbette malum patlamaya yol açan kusur, ihmal ve eksik olarak değerlendirebilecek ne varsa mutlaka gün yüzüne çıkarılacaktır. Bu konunun biz de sonuna kadar takipçisi olacağız.
"Maden ocağındaki patlamayı bahane ederek felakete siyasi bir içerik katmak için el ovuşturanlar samimi değil"
Ancak maden ocağındaki patlamayı bahane ederek felakete siyasi bir içerik katmak için el ovuşturan kim ya da kimler varsa bize göre samimi değildir, dürüst ve iyi niyetli olarak da görülemeyecektir. Acı üzerinde istismar yapmanın mert ve sorumlu bir tavırla hiçbir ilgisi olamaz. Eğer facianın failleri varsa, bunlar tespit edilirse adli ve idari açıdan muhakkak hesabı da sorulacaktır.
"Amasra’yı konuşuyorken Soma felaketini hatırlatmak maksatlıdır"
Aksini düşünmek bile abestir. Amasra’yı konuşuyorken sekiz yıl önceki Soma felaketini hatırlatmak maksatlıdır, hastalıklı bir yaklaşımdır. Biz patlamış ve alev almış maden ocağından kardeşlerimizin bulunup çıkarılmasını bekliyorken sosyal medyadan provokasyona heves edenler, ortamı kızıştırmak için devreye girenler hem alçak hem de ahlaksızdır. Henüz acılarımız çok tazeyken, henüz patlama yeni olmuşken, henüz işçilerimiz toprak altından bile çıkarılmamışken, Sayıştay’ın 2017 ile 2019 raporlarında Amasra Müessese Müdürlüğü’yle ilgili bölümleri birden bire servis edip suçlu ve sorumlu arayışına girenlerin önü arkası iyice araştırılmalıdır.
"Sayıştay raporlarının art niyetliler eliyle siyasi muhalefet haline dönüştürülmesini ise son derece mahsurlu, oldukça da manidar buluyoruz"
Deniliyor ki, mezkur Sayıştay raporları eksi 300 metrede dahi kazı yapılmasının neden olduğu risklere dikkat çekmiş. Alınması gereken önlemler de madde madde sıralanmış. Belirli bir süreyle denetim görevini yapan denetçiler her şeyi biliyor ve görüyor da bir tek söz konusu Müessese Müdürlüğü’nün işçi, memur, mühendis ve yöneticileri mi ne yapacaklarını hangi tedbirleri alacaklarını bilmiyorlar? Olacak iş midir bu? Böyle bir iddia aklın ve mantığın neresiyle bağdaşacaktır?
Biz Sayıştay raporlarının değerini, muhtevasındaki tespit ve teklifleri elbette inkar etmiyoruz, es geçmiyoruz. Nitekim denetim fonksiyonunun devlet hayatındaki önemini gayet iyi biliyoruz. Fakat Sayıştay raporlarının art niyetliler eliyle siyasi muhalefet haline dönüştürülmesini ise son derece mahsurlu, oldukça da manidar buluyoruz. Gaz birikme ihtimali olan yerlerde elektrikle çalışan ekipmanlar yerine basınçlı havalı ekipmanlarının kullanılması, damar gaz içeriklerinin tespiti ve ocakların derinleşmesi ile artan degaj ihtimaline karşı alınacak önlemleri belirli formatta tanzim edilmiş denetim raporlarına geçirmek gayet kolaydır.
Yerin üstünde ahkam kesenlerin durumlarıyla, yerin altında kömürün karasına, kayanın ve toprağın zorluklarına göğüs geren, bu şekilde ömür geçiren kardeşlerimizin muhatap olduğu gerçekler kuşkusuz bambaşkadır.
"Maden ocaklarında çalışılan damarların hemen hemen tamamında gaz içerikleri yüksek değil mi?"
Maden ocaklarında çalışılan damarların hemen hemen tamamında gaz içerikleri yüksek değil mi? Arıza mahallerindeki tehlikeler daha fazla değil mi? Ocaklarda çalışırken aynen uyulması gereken ve nelerin yapılacağını ihtiva eden kurum için yönergeler, ilave mevzuat hükümleri bilinmiyor mu? Hangi vicdan sahibi, hangi yetki ve sorumluluk mertebesine ulaşmış bir vatan evladı maden ocaklarında bile bile, göre göre felaketlere göz yumabilir?
"Fırsatçılık yapanların kanında leke vardır"
Gün yaralarımızı sarma günüdür. Gün acılarımızı paylaşma ve azaltma günüdür. Gün eksik ve gediklerimizi kapatma günüdür. Fırsatçılık yapanların kanında leke vardır. Maden nedir, emek nedir, helal kazanç ne demektir bilmeyenlerin; toprağın altından rızık çıkarmanın nasıl bir şey olduğunu hayaline dahi getiremeyenlerin felaketler üzerinden cepheleşme üretmeye çalışması insafsızlıktır, izansızlıktır. Amasra’daki patlama hepimizi yakmıştır. Acı 85 milyon Türk vatandaşının tamamınındır. Şimdi zillet partilerinin teker teker bu felaketi siyaset malzemesi yaparak gürültü kirliliğine kapı açacak olmaları kızarmaz yüzün, yaşarmaz gözün, utanmaz bakışın nerelere kadar tutunduğunu da ortaya koyacaktır. Amasra’da devlet ve hükümet duruma vaziyet etmiştir. Her ihtimal titizlikle ele alınıp değerlendirilecektir. Mesele bundan sonra aynı acılarla tekrar karşılaşmamaktadır. Mesele samimiyetle, safiyetle, el birliğiyle, güç birliğiyle Amasra’nın gözyaşlarını silmektir.
Ve asıl mesele maden ocağındaki patlamada aramızdan ayrılan mesela Okan Akgül kardeşimizin tabutu üzerindeki fotoğrafını eliyle işaret ederek annesine gösteren 2 yaşındaki yavrusuna, geride kalan sevdiklerine, tüm mağdurlarımıza, tüm acılı ailelere sahip çıkmaktır.
Türkiye güçlü bir devlettir. Her sorunu çözecek kabiliyettedir. Her müşkülatın üzerinden Allah’ın izniyle gelinecektir. Yeter ki bir olalım, dayanışma içinde bulunalım. Yeter ki tek ses, teke nefes ve tek yürek halinde mücadele edelim. Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında hayatlarını kaybeden maden işçilerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum. Hastanelerde tedavi edilen maden işçilerimize şifalar temenni ediyorum. Başımız sağ olsun diyorum. Rabbim hepimizi, her insanımızı ve aziz milletimizi görünür görünmez kazalardan, belalardan, hastalıklardan, afetlerdan esirgesin duasını cümlemizle paylaşıyorum.
"Ağzı tetik, dili de tüfek olmuş bu aymaz ve ayarsızların zillet içinde oldukları da ayan beyan ortada"
2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci yüzyılının nihai eşiği, ikinci yüzyılının ilk adımıdır. 2023 yılı lider ülke Türkiye’nin müjdesi ve bu hedefin tarihi mesajıdır. Devletimizin kurucu felsefesi, kuruluş ilkeleri her zamankinden çok daha tesirli, çok daha zindedir. Yönetim hayatımızda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle gerçekleşen kalıcı ve köklü reform Türkiye’mizin önünü açmış, hamd olsun gücüne güç katmıştır. Kimin atına binerse onun türküsünü çağıranlar bu gerçeği kabulde zorluk çekse de vaki gerçek asla değişmeyecektir. Kuru üzümden pekmez çıkarmak için eğri bacaklı masalara oturanlar büyüyen, gelişen ve yükseldikçe yükselen Türkiye bahtiyarlığını göremezler, görseler bile itiraf ve izah edemezler. Çünkü bunlar katrandan çıkıp zifte düşen, hüsrandan kaçıp hezimeti boylayan aymazlardır. Çünkü bunlar kepçesi suya çarpmış çark gibi dönen ayarsızlardır.
"Parti olarak on yıllardır 2023 yılının düşünü kuruyorduk"
Ağzı tetik, dili de tüfek olmuş bu aymaz ve ayarsızların zillet içinde oldukları da ayan beyan ortadadır. Türkiye eski Türkiye değildir. Devlet hayatımıza hakim olan işbirliği, denge, uyum, ekip ruhu, koordinasyon ve hızlı karar alma becerisi kısır çekişmeleri, kronik hizipleri artık sonlandırmıştır. Türkiye’nin bu yeni ve üst seviyedeki parlak durumuna zillet ittifakının intibak zorlukları, ifade güçlükleri, idrak zaafları had safhadadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerleyişinde sınır yoktur. Zamanın ruhu, çağın ufku, dünyanın bugünkü siyasi ve ekonomik durumu yelkenimizi şişiren rüzgar misali bizimledir, yürüyüşümüzü tahkim ve takviye etmektedir. Sahip olduğumuz millet ve tarih şuuruyla nereye ulaşmak istediğimizin bilincindeyiz. Tesadüflerin ikramında bir gelecek arayış ve iddiasında da olmadığımız açıktır. Bu nedenle çok çalışıyoruz. Nefes alır gibi mücadele ediyoruz.
Parti olarak on yıllardır 2023 yılının düşünü kuruyorduk. Cumhuriyet’in 100. yıl dönümüne büyük umutlar bağlamış, yüzyılla sözleşmeyi 22 yıl önce yaparak önümüze büyük hedefler koymuştuk. Son bir yıl içinde bütün illerimizi heyecanla dolaştık. Bütün ilçelerimizde kucaklaşmanın sıcaklığını iliklerimize kadar hissettik. Şimdi de köy köy geziyor, inanmış ve davasının onurunu varlığının onuru bilmiş dava arkadaşlarımızla siyasi çalışmalarımızı yoğunlaştırıyoruz.
8 Ekim 2022 tarihinden itibaren, “Adım Adım 2023; Köyüm Benim Sohbet Toplantıları”yla köylerimize, milletimizin efendisi olan köylülerimize misafir oluyoruz.
Onları dinliyoruz, düşüncelerimizi ve siyasetimizin gayelerini sabırla ve sırasıyla anlatıyoruz. Bu süreçte canla başla gayret sarfeden siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza, MYK ve MDK’mızın değerli üyelerine içtenlikle teşekkür ediyorum.
Hiçbir köyümüz bize uzak değildir. Hiçbir köylümüz bize yaban değildir. Köylerimiz övüncümüzdür, üretim gücümüzün mihrakı, misafirperverliğin ve fedakârlıkla bezenmiş hayatların mihveridir. Görünen köylerimiz de kılavuza ihtiyaç duymayacaktır. Bugüne kadar tam 256 köy ziyaretimizi de çok şükür gerçekleştirmiş durumdayız. Hafta sonu da, “2023’e Doğru: “Aday Belli, Karar Net” Temalı Konya Mitingimizi muazzam bir katılım eşliğinde yaptık ve Hz.Mevlana’nın torunlarıyla buluştuk. Hava tahminleri yağmur gösteriyordu. Mitingimiz esnasında yağmur yağmadı, ama hitamında Rabbim rahmetiyle bizleri taltif etti. Diyorum ya, bu dava büyüktür, bu dava dualıdır, bu dava kutludur.
"Bizim yolumuz çetin, engebeli ve dikenli"
23 Ekim 2022 Pazar günü bu defa da şehzadeler şehri Manisa’da milletimizin huzuruna çıkacağız. Adayımız belli, kararımız net diyeceğiz. Ruhumuzun mukavemet ve mücadele mayası inancımızla karılmıştır. İnanmak başarmanın yarısıdır. İnananlar için zafer kaderdir. Kendimize inanıyoruz, davamıza inanıyoruz, milletimize inanıyoruz, başaracağımıza inanıyoruz, Allah’ın inayetiyle istikbalde devleşmiş Türkiye’nin doğacağına yürekten inanıyoruz. Bizim yolumuz çetin, engebeli ve dikenlidir. Ayağını veya ayakkabısını değil, ahfadını ve atisini düşünen ülkü erleriyle, ülke sevdalılarıyla aydınlık geleceği muhakkak inşa ve ihya edeceğiz, bunu da Cumhur İttifakı’nın iradesiyle başaracağız.
Merhum Faruk Nafiz Çamlıbel’in Zafer Türküsü bizim irademizin süzülmüş halidir ve şöyledir: Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayanın, Gözyaşı boşana boşana gider. Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri, Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da coşana gider.
Türkiye Cumhuriyeti nice kahramanlıklar, nice fedakarlıklar, nice bedeller sonucunda tarihteki yerini almış bir millet ve medeniyet eseridir.
Milli Mücadele’ye husumetiyle bilinen Refik Halid Karay, 2 Şubat 1920 tarihli Alemdar Gazetesi’nde şöyle yazmıştı: “Millet anamız yine varlığını gösterdi, ortaya bir milli yavru attı: Milli Misak. Aman Allah'ım, telaffuzu en güç, en çirkin, en gayr-i milli bir kelime…Manakyan kumpanyasında bir aktör vardı, Hacı Misak. Bu terkip bana onu hatırlatıyor.” Yine aynı şahıs, sözünü ettiğim gazetede düşmana bile taş çıkartan şu sözleri kaleme almıştı: “Merhaba Sivas kuzuları, Ankara keçileri! Kurban bayramı mı yaklaştı? Ecelinize ayağınızla mı geldiniz?” Milli Mücadele kahramanları ecellerine gelmemişler, haine, işbirlikçiye, işgalci güçlere, müstevli alçaklara ecel olmaya, satılmış kafalara balyoz gibi inmeye gelmişlerdi. İçimizden ve dışımızdan kuşatılmıştık, tıpkı bugünkü gibi. Manda ve himaye özlemi çekenler vardı, tıpkı bugünkü gibi. Düşmana ganimet olanların sesi çok çıkıyordu, tıpkı bugünkü gibi. Fakat kurucu kahramanlar, tıpkı bugün bizim gibi; “ölümden öte yol gitmez, mezardan öte sal gitmez, ya istiklal ya ölüm”, diyerek yedi düvele meydan okumuşlar, rest çekmişlerdi. İpini sürüyerek ortalıkta boy gösterenlerin Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini ve sonraki yıllarını özümsemesi akla da, bilime de, tarihe de, vicdana da terstir.
"Nal ile çivi arasına sıkışmış siyasetleriyle Türkiye’mizin önünü perdelemeye azmetmiş olanlar Atatürk’ü bilemezler"
Nal ile çivi arasına sıkışmış siyasetleriyle Türkiye’mizin önünü perdelemeye azmetmiş olanlar Atatürk’ü bilemezler, kurtuluş yıllarını bilemezler, şehidimizin şühedamızın mirasını asla tanımazlar, asla da taşıyamazlar. Ödünç kediyle fare tutma çabası içinde olan sefalet yuvalarının içine düştükleri ibretlik haller, taktıkları kalın maskeler, girdikleri sahte kılıklar onları saklamaya yetmeyecektir.
Türkiye’yi yabancı ülkelerde şikayet etmek, jurnalcilik yapmak, yabancıların karşısında el pençe divan durmak şerefli bir tavır değildir.
"New York’un en işlek caddesine çıkmak, ergenler gibi video çekmek, bu suretle Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı’na kara çalmaya teşebbüs etmek adamlık değildir"
New York’un en işlek caddesine çıkmak, ergenler gibi video çekmek, bu suretle Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı’na kara çalmaya teşebbüs etmek adamlık değildir, siyaset değildir, mertlik hiç değildir. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dersini tarihten değil Türkiye düşmanlarından aldığını açık seçik gözler önüne sermiştir. Demiş ki: “Hedefimiz 100 yıllık Cumhuriyeti 2023’te demokrasiyle taçlandırmaktır.” Sayın Kılıçdaroğlu bu taç olmasaydı ne ABD’ye gidebilirdin, ne de gittiğin zaman Türkiye’yi kötü gösterebilirdin, dua et ki yerleşmiş ve güçlenmiş bir demokrasimiz vardır ve ortadadır.
"CHP Genel Başkanı’nın neresi doğrudur?"
Tek kelimeyle diyorum ki, yazıklar olsun. Biz zillet deyince rahatsız oluyorlar, ya ne diyelim peki? Bu Kılıçdaroğlu’nu ve ittifakını hayırla nasıl yad edelim? Büyük halk ozanımız Yunus ne diyordu: Cümleler doğrudur sen doğru isen, Doğruluk bulunmaz sen eğri isen. CHP Genel Başkanı’nın neresi doğrudur?
Zillet ittifakı paydaşlarının neresinde doğrunun izi vardır? Ne doğramışlarsa aşlarına, o geliyor kaşıklarına. Olan budur. Elden vefa, zehirden şifa, zilletten de sefa umacak kadar şuur dağılmasının pençesine düşmüşler. Türk ordusu Sakarya’nın doğusuna taktik çekiliş halindeyken, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı aynen demişti ki: “Türkler Mekke’ye doğru kaçıyor.” Kılıçdaroğlu’nun mantığı ve aklının dibi işte budur. İlham kaynağı yerli değildir, milli değildir, bizden değildir, biz değildir, milletimizin şanına ve şerefine kesinlikle uygun değildir.
"Kılıçdaroğlu'nun 8 saat süreyle ortadan kaybolması ziyadesiyle kuşkuludur"
Kılıçdaroğlu’nun ABD’de ne yaptığı, kimin dümen suyuna girdiği, kimlerle temas kurduğu, kimlerin eline ve avucuna baktığı az çok bellidir. Özellikle kendisine eşlik eden gazetecileri de atlatarak 8 saat süreyle ortadan kaybolması ziyadesiyle kuşkuludur.
Kılıçdaroğlu’na soruyorum, o gizemli 8 saat içinde neredeydin? Kimlerle fiskos yaptın, kimlerle geniş bir planın parçası olmayı içine sindirebildin?
"Kılıçdaroğlu bu 8 saatin esrarını milletimize açıklamak zorunda"
Kılıçdaroğlu bu 8 saatin esrarını milletimize açıklamak zorundadır. FETÖ’cülerle görüşüp görüşmediğini, Pensilvanya’da mola verip vermediğini açıklığa kavuşturmak mecburiyetindedir. Türkiye’de bulamadığını ABD’de aramak müflis bir siyasetçinin son çırpınışıdır. Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti, dahası başörtüsü istismarından hemen sonra uçağa atlayıp Türkiye’den ayrılışı birbiriyle bağlantılı sancılı gelişmelerdir.
Şimdi de teşekkül etmiş bir İP heyeti, Türk festivali bahanesiyle ABD’ye gidecekmiş. Kılıçdaroğlu’nun gölgeli ziyaretinin hemen akabinde ABD biletini alan İP’in de yolu yol değildir, siyasi zihniyeti milli ve ahlaki esaslara muvafık değildir. Okyanus ötesinde rol dağılımı ve işbölümü yapılmıştır. Zillet ittifakının paydaşları sırasıyla ABD’yi tavaf etmeye başlamıştır. Sipariş gündeme göre, listelenmiş talimatlar uyarınca, FETÖ’nün çekim alanında, emperyalizmin gözetiminde siyaset yapmanın onurlu ve haysiyetli hiçbir yanından bahsedilemeyecektir.
Zillet ittifakı, cumhurbaşkanı adayının kim olacağı sorusunun cevabını yanlış yerde aramaktadır.