Av.Tutku Sene Sönmez Kıraç'ın yazısı ;
Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durumdan avukatlar da nasibini aldı. Ancak en yıkıcı etkiyi yaşayan genç avukatlar oldu.
Son yıllarda mantar gibi türeyen apartmandan bozma yeterli akademik kadrosu olmayan fakülteler ve kontrolsüz mezun artışı ile önlenemeyen avukat artışı ekonomik krizle birlikte çoğu genç avukatın depresyon ve gelecek kaygısı gibi sebeplerle intihara yönelmesine yol açtı.
Peki, tek sorunumuz ekonomik kaygılarımız mı? Asla. Meslek itibarının gün geçtikçe yok olması sonucu, iş yerimiz olan adliyelerde dosyanın karşı tarafının ailesi tarafından darp ediliyor, haciz mahalline gittiğimizde silahla burun buruna gelip ölümle tehdit ediliyoruz.
Yeter mi? Yetmez. Ofise geliyor, bağlı çalıştığımız avukatın kendi egosal problemleri ile uğraşıp her gün mobbinge karşı direnmeye çalışıyoruz.
Bir yerde okumuştum, “davanızı genç bir avukata verirseniz dilekçenizi genç bir avukat yazar, davanızı kıdemli bir avukata verirseniz dilekçenizi stajyer avukat yazar.” Bu durumun aksini yaşayan var mı bilemiyorum ama.
Kıdemli avukatların büyük çoğunluğu sanki bu mesleği artık zorla yapıyormuş gibi davranıyorlar. Hem ayranım dökülmesin hem cebimden param eksilmesin mantığı ile işçi avukat ve stajyer avukatlara yükleniyorlar. İşçi avukat ve stajyer avukat canını dişine takarak çalışıyor, fazla mesai yapıyor yetmiyor eve iş getirip çalışmaya devam ediyor.
Karşılığı? BİM veya A101 gibi marketlerde kasiyerlik yapsa alacağı maaşın yarısına talim.
Kıdemli avukatlar yılların verdiği yorgunluktan mı bilinmez, genç avukatın üzerine çullanıverir kendisi keyif yapıp kafasına göre takılırken genç avukat duruşmalarına girsin, dilekçelerini yazsın ister.
Bunlar belirli ölçülerde kabul edilebilir ancak bir de akabinde hatır gönül için yapılmış işi inceleyip beğenmediğini rencide ederek, aşağılayarak söylemenin üstatlık olduğunu zanneden bir güruh var.
Ben bu sözde “üstatların” çok ciddi sorunları olduğunu düşünüyorum. Büyük çoğunluğu tedavi edilmeli. Kendilerinden daha zeki, tecrübesi eksik olsa da araştırmaya meraklı birisini görünce yol yordam göstereceklerine heves kırmayı, rencide etmeyi ve tüm mesleki işlerini üstüne yığmayı daha yeğ görüyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu’na kayıtlı meslektaşımız Eray’ı kaybettik.
Eray ile yüz yüze hiç tanışmadık. Halbuki aynı dönem mezunuyuz. Çünkü Ankara Barosu’nda her yıl en az 3.000 stajyer avukat eğitime başlıyor, her hafta Çarşamba günü yapılan ruhsat törenleri ile büyük çoğunluğu avukatlığa başlıyor. Hepimiz böyle böyle sayılara dönüşüyoruz.
Eray, vefat etmeden önce sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Her şeyden çok önce vazgeçmiş olduğumu anlayacaksınız” demiş. Eray’ın neyden vazgeçtiğini tüm genç avukatlar çok iyi biliyor. Biz bu mesleğe olan inancımızdan, hayata dair umutlarımızdan vazgeçiyoruz.
Her seçim dönemi sanki senelerdir baro yönetiminde olan başkası imiş gibi “genç avukatların sorunlarını çözeceğiz” söylemlerinize de karnımız tok artık. Kendi iş yerinde insanlık dışı şartlarda genç avukat çalıştırıp, baro seçiminde oy kaygısıyla söylediğiniz genç avukatları umutlandıran konuşmalarınızdan bir şeyler çıkmayacağını da görüyoruz.
Stajyerlerin zorunlu bir yıllık staj süresince yanında çalışabilecek avukat bulabilmek için çektikleri zorluklara birebir şahit olmuş birisi olarak söylüyorum, stajımız zorunlu ama iş yerini kendin bul, staj zorunlu ama patronun maaş vermek zorunda değil şeklindeki düzende mesleğin itibarını koruma şansımız neredeyse yok.
Stajda böyle çalışsın eğer başarısını ispat ederse ofise ortak olabilir diye düşünüyorsanız patron avukatın hukuk bitiren çocuğu bir anda gelip patron olacak, anlayacağınız ortaklık minik bir hayalden ibaret.
Avukata şiddet uygulandığında sosyal medyaya bakın, avukata avukat sahip çıkıyor. Dışarıdan destek almamız neredeyse imkânsız. Ama söz konusu yukarıda bahsettiğim konular olduğunda birbirimize bile sahip çıkmıyoruz. Meslektaş dayanışması kalmadı ki halktan saygı bekleyelim efendiler!