Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan 'Tansu'ya Mektuplar' başlığı altında yazdığı ve 'newsletter' olarak paylaştığı yazılarında bugün, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tartışmalara neden olan 'Doğu Karadeniz Turu'nu kaleme aldı.
Ertuğrul Özkök, eşinin adına gönderme yapan "Tansu'ya Mektuplar" başlığı altında yazdığı ve "newsletter" olarak paylaştığı yazılarında bugün, Tele1 muhabiri Engin Açar'ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Karadeniz gezisi sırasında "bazı gazetecilere ayrıcalık yapıldığını" söylemesi sonrası, yaşananları kendi perspektifinden anlattı.
Özkök'ün "İmamoğlu'nun 'VIP kuru fasulye' masasında o gün neler yaşadık?" başlıklı yazısı şöyle:
Hürriyet’te benimle birlikte çalışan arkadaşlarım şu lafımı bilirler:
"Masada kadın varsa kapuska yemem…"
Neden diye sorduklarında "Adı kapuska olduğu için" derdim.
Aradan yıllar geçti ve geçen hafta bir masa kuralını daha öğrendim.
Meğer masada siyasetçi varsa kuru fasulye de yememek lazımmış…
Çünkü bir kuru fasulye yedim hayatım değişti…
Muhabir arkadaşımızın gözüyle bir VIP minibüsün yolcuları
Gazeteciliğe girdiğim yıllardan beri ününü duyduğum ünlü Çayeli kuru fasulyesini ilk defa geçen hafta tattım…
Gerçekten güzelmiş…
Ama sindirmeden yediğim meydan dayağı olmasa tadını daha iyi çıkaracaktım.…
Neyse işin şaka yanını bırakıp Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinin "Sahne arkası" görüntülerini anlatayım.
Bu geziyi izleyen televizyon muhabiri bir arkadaşımızı istemeden üzmüşüz…
Çünkü arkadaşımız bu gezide bazı gazetecilere "VIP muamelesi yapıldığını", bunun da öteki muhabirlerin tepkisini çektiğini anlatmış.
"Bazı gazeteciler" diyor ama, ortada sadece benim adım var.
Peki neymiş bize uygulanan "VIP protokol..."
Arkadaşımız örnekleriyle alt alta yazmış.
Bana yıllardır her gün saydıran kaşarlı ve yeminli köşe yazarlarından veya sosyal medya fenomenlerinden biri olsa cevap vermezdim.
Ama bir muhabir arkadaşımız bu izlenime kapılmışsa, bir dakika düşünmem ona durumu izah etmeye çalışırım.
Şimdi onu yapıyorum.
O hissettiklerini, gördüğünü söylediği şeyleri yazmış. Ben de o gün yaşadıklarımı yazayım.
Uçaktaki VIP yolculuğum nerede başladı, nerede bitti?
Muhabir arkadaşımız diyor ki, "Ertuğrul Özkök Trabzon’a uçakta Business Class’ta uçtu. Bizlerse ekonomideydik."
VIP salonlarını sevmem zaten oraya girme hakkım da yok. Normal bilet aldığım zaman VIP salonunu kullanırım. Ama bu defa onu da kullanmadım, iç hatlar gidişten geçtim.
Doğrudur. Business Class’ta uçtum. Koltuk numaram 4B’ydi…
Elimde küçük valizimle indim ve Türk Havayolları’nın Business Class yolcuları terminale götürdüğü özel araca binmeyip ekonomi yolcuları ile birlikte normal geliş salonuna gittim.
Çıkışta İmamoğlu ve yanındaki yerel siyasetçiler onun otobüsüne bindi.
Bizi o otobüse almadılar.
Bize tahsis edilen 'lük VIP' minibüsün fotoğrafı işte bu
Arkadaşımız diyor ki, "Havalanından çıkışta onları bir VIP minibüse aldılar."
Bu minibüsün lüks olduğunu da söylüyor.
Gazetecilere de yanılmıyorsam 3 minibüs tahsis edilmişti.
Minibüslerin üzerinde de numaralar vardı.
Lüks VIP minibüs denilen aracı da anlatayım.
Kiralanan minibüsler okullara öğrenci taşıyan minibüslerin neredeyse aynısıydı.
Bize tahsis edilen minibüste benim dışımda Özlem Gürses, Nagehan Alçı, İsmail Saymaz, Akif Beki vardı.
Ama bir dakika…
Hürriyet, Milliyet ve TGRT’den gelen muhabir arkadaşlarımız da aynı minibüsteydi. Yani araçta sadece biz yoktuk.
İspatı mı…
İşte Trabzon, Rize, Çayeli, Arhavi, Ardeşen ve Hopa’ya gidip döndüğümüz "VIP minibüs" dedikleri hatıra fotoğrafı çektirdiğimiz bu araçtı.
Normal dar sıralar…Tıkış tıkış bir düzen.
Belki tek farkı ötekilerden 3 sıra fazla olmasaydı…
Ve geliyorum o 'VIP kuru fasulye' masasına
Evet şimdi geliyorum gezinin "VIP kuru fasulye" bölümüne…
Öğle yemeği için ünlü kuru fasulyecinin önüne geldiğimizde büyük bir kalabalık vardı.
İmamoğlu kapıda herkesin elini sıkarken ben aradan sıyrılıp içeri girdim.
Restoran boyunca uzun masalar vardı.
En sağdaki uzun masaya yöneldim ve orta yerlerinden birine oturdum.
Sağ yanıma Akif Beki, sol yanıma ise Özlem Gürses oturdu.
Ekrem İmamoğlu bir süre sonra geldi ve bizim de bulunduğumuz masaya oturdu.
Uzun masa en az 40 kişilikti.
Öyle VIP hali falan da yoktu…
İmamoğlu hep ayaktaydı, yemek bile yiyemedi
İmamoğlu neredeyse bütün yemek boyunca yanına gelen insanlarla birlikte fotoğraf çektirdi.
Biz o sırada kuru fasulye ve pilavı bitirdik.
Ama fotoğraf çektirmek isteyenler o kadar çoktu ki herkes ayaktaydı ve çok kısa süre içinde masa boşaldı.
İmamoğlu kalkmadan önce Özlem Gürsel, İmamoğlu, Akif ve benim bu fotoğrafımızı çekti.
Gördüğünüz gibi masanın sol tarafı tamamen boşalmıştı…
Arkadaşımız o sırada muhabirlik görevini yaptığı için aç kaldığını yazmış. Üzüldüm.
Oysa uzun masada yan tarafımız 10 dakika içinde boşalmıştı. Keşke oraya oturup yeseydi.
Ama bilirim. Muhabirlik zor iştir. Çoğu kez aç kalırlar…
Akşam yemeğinde bırakın VIP'yi, İmamoğlu'nun masasında bile değildik
Gelelim VIP akşam yemeğine…
Muhabir arkadaşımız akşam yemeğinde de bizlere özel VIP masası ayrıldığını söylemiş.
Benim gördüğüm ve yaşadığım ise şuydu.
Ekrem İmamoğlu ilçede konuşma yapıyordu.
Yorulmuştuk, biz doğrudan restorana gittik.
Restoran oldukça kalabalıktı. Bir bölümünü İmamoğlu ve birlikte geldiği gruba ayrılmıştı.
Öyle özel bir VIP masası belirlenmemişti.
Gidip en dipteki masaya oturduk ve yemekler zaten masanın üzerinde olduğu için yemeğe başladık.
Alkollü içki yoktu kimse de istemedi.
İmamoğlu ise yanındaki muhabirlerle birlikte yarım saat kadar sonra geldi. Bizimle aynı masayla oturmadı.
Yemekten sonra bir Türk siyaset geleneği uygulandı
Yemekten sonra ise, 1970’li yıllardan bu yana Türk siyasetinin geleneği olan bir şey yaptı.
İç ve dış gezilere giden siyasetçiler gün sonunda köşe yazarlarını ya otobüsüne alır veya otelde kaldığı yere davet eder. Onlarla bazen off the record, bazen de yazılmak kaydıyla konuşur.
İmamoğlu da onu yaptı ve köşe yazarlarını otobüsüne aldı. Orada sohbet ettik. O meşhur fotoğraf ta işte yolun o en kısa bölümünde çekildi.
İmamoğlu ertesi sabah bütün gazetecilere açık bir basın toplantısı yaptı.
Otelde bize VIP oda mı ayrılmıştı?
İsterseniz gece kaldığım odayı da yazayım.
Ramada otelinin normal bir odasıydı. Bir yatak bir sandalye vardı. Süit değildi. Odam Karadeniz’e bakıyordu.
Yani en standart odalarından biriydi.
Dönüşte kaç numaralı koltukta uçtum?
Gelelim işin son VIP bölümüne…
Ertesi sabah 11.45 uçağı ile Trabzon’dan İstanbul’a döndüm.
Koltuk numaram 11A’ydı…
Ekonomik sınıftaki bir koltukta gayet keyifli bir yolculukla, iPad’imde film seyrederek döndüm.
İstanbul Havalimanına indiğimde ise beni bir sürpriz bekliyordu. Akif Beki ve Nagehan Alçı ile uzun yolda yürürken iki ayrı yerde dijital ekranlarda benim ve Cengiz Semercioğlu’nun görüntüsü vardı.
TV100 birlikte yaptığımız "Cengiz ile Ahtapot" programının reklamlarını vermişti.
Gezi boyunca tek VIP imtiyazım şuydu...
Akif Beki hafif bir gülümsemeyle bana bakarak, "Abi sen bizi ezmek için bunu bilerek yaptırmışsındır" dedi…
Ben de aynı hafif gülümsemeyle bakıp, sahte bir ifadeyle "Olur mu öyle şey canım" dedim.
Haberim yoktu kanal TV100’ün çeşitli programlarının reklamlarını vermişti.
Gezi boyunca sahip olduğum tek VIP imtiyaz buydu…
Hoşuma gitmedi de değil…
Teşekkürler patron…
İki meslektaşıma fena hava attım…
Halkın Nagehan Alçı'ya tepkisi neydi?
Yıllar var ki böyle siyasi bir geziye katılmamıştım. Gün boyunca öteki arkadaşlarımızı da gözlemledim.
Bana göre Özlem Gürses, İsmail Saymaz ve Nagehan Alçı’ydı…
Özlem’in 200 bin takipçisi olan çok başarılı bir Youtube kanalı var.
Aslında geziye davetli değildi. Kendi başvurmuş ve katılmak istemiş, kabul etmişler. O ve İsmail bir yandan insanlarla konuştular bir yandan da programlarını geçebilmek için güçlü bir internet bölgesi bulmak için çaba harcadılar.
Nagehan herkesle konuşuyor. Dondurmacıdaki, bana göre o komik diyalog dışında hiçbir yerde hiçbir tepki görmedi. Tam aksine insanların yaklaşımı sempatikti. Herkesle gayet güzel sohbet etti. Ayrıca gittiğimiz yerlerde insanlar en çok onunla ve Özlem Gürses’le fotoğraf çektirdiler.
Bu gezide, Bekir, Serdar ve Selahattin'i çok özledim
Gelelim bu gezi sonunda hissettiğim bir şeye…
Bekir Coşkun, Selahattin Duman ve Serdar Turgut’u çok özlemişim…
Bekir ve Selahattin’i kaybettik…
Serdar artık mizah yazmıyor…
20 yıl önce olsaydı her ikisi de şu VIP kuru fasulye fotoğrafı üzerine kim bilir neler yazarlardı.
Bekir "ÇÜK kuru fasulye yiyen gazeteciler" diye bir yazı yazardı. Malum, onun dilinde ÇÜK "çok önemli kişi" yani VIP anlamına geliyor.
Serdar "Zaten bu Özkök, ki kendisi Türkiye’nin en yakışımlı 10 erkeği arasındadır, Kenya’da aslanların ortasında Afrikalı siyah garsonlardan beyaz omlet istemişti" deyip girişir…
Selahattin ise "Monşer gazeteci Çayeli kuru fasulyesini Noodle zannedip çubukla yemeğe kalkar" derdi…
Onlar medyadan çekilince ortalık, yumrukları sıkılmış, ruhsuz öfkeli köşelere kaldı…
Mahallelerimiz gülümsemesini kaybetti…"