SON DAKİKA

Erkan Mumcu'dan Mehmet Ağar'a: Türkçe Olimpiyatları'nda Fethullah Gülen'e övgüler düzüyordu!

Erkan Mumcu'dan Mehmet Ağar'a: Türkçe Olimpiyatları'nda Fethullah Gülen'e övgüler düzüyordu!
A- A+

Eski ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, İndependent Türkçe'nin sorularını yanıtlarken; organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in iddiaları ile Türkiye'nin gündemine oturan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'a ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Mumcu, Mehmet Ağar'ın Türkçe Olimpiyatları'na katıldığını belirterek, ''Anavatan Partisi'nin, Demokrat Parti'ye katılma kararı almak amacı ile topladığı Genel Kurulu'na Mehmet Ağar gelecek ve o günkü -Demokrat Parti tüzel kişiliğinin yasal temsilcisi sıfatı ile- bu birleşmeye dair taahhütlerini ilan edecekti. Gelmedi. Peki, gelmeyip ne yaptı? Türkçe Olimpiyatları'na gidip Fethullah Gülen'e övgüler düzdü. Aynı saatlerde binlerce insan kongre salonunda Mehmet Ağar'ı söz verdiği gibi bir beyanda bulunması için beklerken, o gidip Fethullah Gülen'e övgüler düzen konuşmalar yaptı'' ifadelerini kullandı.

Alaattin Çakıcı'nın tahliyesi, yeraltı dünyasından bazı isimlerin bugün tekrar gündemde olması, karantinanın bittiği anlamına mı geliyor?

Hayır. Karantina dönemine yeni giriyoruz anlamına geliyor. Çünkü enfeksiyon özellikle yargı ve siyaset katında görülür, hissedilir olunca karantina başlar. Ama, olup bitenin aslı esası gayrı meşru ekonomisinin patronajıdır. Bu gayrı meşru ekonomi öyle büyük ve öyle kolay bir servet yaratmaktadır ki, bu servetten pay almak için akla hayale gelmeyecek insanlar, akla hayale gelmeyecek çevreler, bu kirli işe ortak olabilmektedir. Özellikle uyuşturucunun pazarı durumundaki ülkelerin baskın bir siyasi inisiyatif ortaya koyarak bu meseleleri takip etmeleri, açığa çıkarmaları ve bunların hesabının görülmesini sağlamaları imkânsız değildir. Ama böyle bir baskı gelmez. Nasıl bir şehirde fuhuş, hırsızlık, dolandırıcılık, uyuşturucu gibi suçların toplandığı 'bir anlamda çerçevelendiği' gettolar varsa, dünya sisteminin de böyle gettolara ihtiyacı var. Ben meselenin uluslararası boyutunun ihmal edilerek anlaşılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

Gelelim meselenin devlet tarafına. Dikkat edin; suç işleyenlerin hepsi eninde sonunda bir 'devlet' iması yapıyorlar. Hangi suç işlenirse işlensin, konunun bir suç olmaktan çok bir devlet görevi olarak takdim edilmesi devreye giriyor. Ne yazık ki medyada buna aracılık ediyor. Böylece iki şey birden yapılıyor. Birincisi, suça bulaşmış devlet görevlileri bu yolla şantaja maruz bırakılıyorlar. Bu söylem, 'Beni korumazsanız, konuşurum' imasına hizmet ediyor. İkincisi, halk yıllardır yaratılan mafya edebiyatı, Kurtlar Vadisi gibi tamamen akıl dışı efsaneler ile buna inanmaya yatkın olduğu için, bir tür kamuoyu baskısından kurtulup, kamu vicdanında aklanmayı hedefliyor. Bakın bugün mesela Mehmet Ağar'ın bir röportajı vardı. Çok ilginç geldi bana. 'Devlet görevi' diyor.

''BENİ KORUYUN YOKSA...''25 yıl önce bıraktım devlet görevini diyor...

Hayır, hayır, kendisine marinanın nasıl patronu olduğu soruluyor. 'Devlet görevi' diyor. Şimdi bu ne demek? Siz devlet memuru musunuz diye sormak lazım. Devletin kendi işlerini görecek memurları yok mu? Devlet marina işletmeciliği mi yapıyor? Devlet işlerini yasa içinde kalarak göremiyor mu diye sormak lazım. Ama soramazsınız. Kimse de sormaz. Zaten görüyorsunuz işte, aklama çabaları baş göstermiş durumda. Neden? Bu sözler bir taraftan kamuoyuna 'Ben devlete hizmet ettim, beni meşru görün' demek anlamına geliyor, diğer taraftan da paydaşlarına 'Beni koruyun yoksa...' anlamına geliyor.

Her şeyin herkesin gözü önünde yaşanıyor olması buna rağmen yaşanmaya devam ediyor olması bence her şeyi açıklamaya yetiyor. Bu ilişkilerin sonunda siyasete de bir biçimde güç aktardığını apaçık görüyoruz. Sadece parasal güç de değil. Bu, suç mekanizmalarının, birtakım operasyonel işlevler üstlendiklerini de görüyoruz. İşte bunlardan bir tanesini yaşadı Türkiye. 2007 yılında Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin Demokrat Parti çatısı altında birleşerek yeni ve güçlü bir siyasi alternatif oluşturması girişiminin nasıl sabote edildiği, bunun kimin işine yaradığı, -hatta kimin siparişi, hatta hangi şantajlarla bunun mümkün olduğu konusu hiç sorgulanmamış sorgulamaktan hep kaçılmış olsa da- apaçık bir gerçek olarak orta yerde ve gün ışığında duruyor.

"İKTİDAR-CEMAAT ORTAKLIĞININ NE DERECE BOZULDUĞU AÇIK DEĞİL''

Sizin, 22 Mayıs 2007'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığınız bir konuşma var. "3-5 banka, 3-5 televizyon, 3-5 gazete sahibi olarak devleti ele geçireceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Osmanlı bu oyunu yemez ve affetmez" diyorsunuz. Demokrat Parti çatısında iddialı bir şekilde seçime girme sürecinizdeki anlaşmazlıklar da tam o süreçte yaşanmaya başladı. İttifakınız neden bozuldu?

O günün iktidarı ile yine o günlerde 'Cemaat' olarak adlandırılan yapı arasında bir ortaklık vardı. Bu ortaklığın bugün bile ne derece bozulmuş olduğu çok açık değildir.

Röportajın devamı için;https://www.indyturk.com/node/358616/r%C3%B6portaj/erkan-mumcu-biz-mehmet-a%C4%9Far%C4%B1-kongre-salonunda-birle%C5%9Fme-konu%C5%9Fmas%C4%B1-i%C3%A7in-beklerken

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Manşet haberler
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •