Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi yazdı…
Değerli okurlar,
23 Nisan…
Çocuk neşesiyle kutlamaya başladığımız bir gün…
Öğle saatlerinde İstanbul aniden sarsıldı.
Güvenli sandığımız zemin bir anda yerinden oynadı.
Evden fırlayanlar, arabaya koşanlar, çocuklarını kucaklayarak ağlayan anne babalar…
Herkes aynı duyguda buluştu: Korku.
Ama o sarsıntı yalnızca binaları etkilemedi.
Zihnimizdeki güven duygusu da çatladı.
Ve işin en zor kısmı şu: Deprem dakikalarla ölçülüyor ama psikolojik artçılar bazen aylarca, yıllarca sürüyor.
Depremler, yalnızca yer kabuğunu değil, insanın sinir sistemini de çatlatır.
Panik, tetikte olma hali, uyku sorunları, çocuklarda alt ıslatma, ayrılma kaygısı, baş dönmesi, çarpıntı hissi…
Bunlar travmanın doğal tepkileridir.
Ama biz genellikle bir duyguyu bastırarak geçeceğini sanırız.
Oysa bastırılan her duygu, gece uykusunda bir rüya, gündüz sokakta bir panik hali, ya da çocuğun gözündeki boşlukla karşımıza çıkabilir.

Tam da bu noktada size bir hikaye anlatmak istiyorum:
Tüccarın biri bir gün yolda Veba’yla karşılaşır.
Endişeyle sorar: “Nereye gidiyorsun?”
Veba yanıtlar: “Bağdat’a.”
“Kaç kişinin canını alacaksın?” der Tüccar.
“Çok değil, sadece 5 bin kişi” der Veba.
Günler geçer. Tüccar bir kez daha Veba’ya rastlar.
Ama duymuştur ki Bağdat’ta 60 bin kişi ölmüştür.
Hiddetle sorar: “Bana 5 bin kişi öldüreceğini söylemiştin! Oysa 60 bin kişi öldü.”
Veba sakin bir şekilde cevaplar:
“Ben 5 bin kişiyi öldürdüm. Kalan 55 bin kişiyi korku öldürdü.”
Bu hikaye, bir gerçekle yüzleşmemizi sağlar:
Felaketin kendisi kadar, onunla birlikte yayılan korku da öldürücüdür.
Özellikle sosyal medya çağında, bilgi kirliliği ve felaket senaryoları travmanın etkisini katlayabilir.
Peki nasıl koruruz ruhumuzu?
1. Korkuyu tanıyın ama teslim olmayın.
Korku bizi uyarır ama ona teslim olursak bizi tüketir. “Korktum ama hayattayım” demek bir güçtür.
2. Çocuklara sığınılacak bir liman olun.
Onlar ne yaşandığını değil, sizin ne hissettiğinizi taklit eder. Güvende hissettirmek için söz değil, sakinlik yeterlidir.
3. Sürekli deprem haberi izlemeyin.
Zihin tekrar tekrar o anı yaşar ve travma tazelenir. Günde bir kez, güvenilir kaynaklardan bilgi yeterlidir.
4. Rutinlere dönün.
Hayatın kaldığı yerden sürdüğünü göstermek, sinir sisteminin yeniden dengeye girmesini sağlar. Sabah kahvesi, çocukla yapılan bir yürüyüş, sevdiğiniz bir şarkı bile iyileştiricidir.
5. Kendinize izin verin.
Ağlamak, konuşmak, yazmak, anlatmak… Bunlar zayıflık değil, iyileşme yollarıdır.
Ve gerektiğinde bir uzmandan destek almak, ruhunuzu onarmanın en doğal yoludur.
Deprem birkaç saniyelikti belki ama etkisi hâlâ içimizde yankılanıyor.
Kimi geceleri uyuyamıyor, kimi artçı hissiyle irkiliyor, kimi evine hâlâ giremiyor.
Bu insanlar “dayanıksız” değil. Bu, insan olmanın doğal sonucu.
Ama iyi haber şu ki:
Travmalar kadar iyileşme de bulaşıcıdır.
Birbirimize dokundukça, konuştukça, omuz verdikçe… İçimizdeki artçılar da dinebilir.
Ve belki bir gün, çocuklarımıza şöyle diyebiliriz:
“Evet, çok korktuk. Ama birlikteydik. Ve o yüzden yıkılmadık.”