Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi yazdı…
Değerli okurlar,
Bir sabah kahvemi almış, sosyal medyada gezinirken fark ettim: Ayten teyze kedisine Instagram hesabı açmış, Hakan Bey sabah sporu sonrası “terli ama fit” selfiesi koymuş, Z kuşağının minik üyesi 8 yaşındaki Elif bile YouTube’da slime videolarıyla fenomen olmaya koşuyor. Ünlü filozof Kant bile yaşasaydı, eminim “#ImmanuelMonday” etiketiyle story atar, “Aklını kullanmaktan korkma” yazardı altına.
Peki neden? Neden bu kadar çok “beğenilmek” istiyoruz?
Cevabı beynimizin ödül sisteminde gizli. Sosyal medyada bir beğeni aldığımızda dopamin salgılanıyor. Bu da tıpkı çikolata yemek, aşık olmak ya da piyango kazanmak gibi bir his yaratıyor. Harvard Üniversitesi’nin bir çalışması beğenilerin beynin aynı bölgesini uyardığını gösteriyor.

Kısacası, “like” aldıkça içimizde minik bir havai fişek patlıyor.
Ama işin rengi biraz değişiyor. Beğeni gelmedi mi?
Anksiyete baş köşeye kuruluyor. İç sesimiz başlıyor konuşmaya: “Bu post neden tutmadı?”, “Demek ki o kadar iyi görünmüyorum”, “Yoksa artık beni takip etmiyorlar mı?”
İşte burada işin içine psikoloji giriyor.
Sosyal medyadaki görünürlük, beğeni ve takipçi sayıları artık özsaygımızı ve benlik değerimizi etkiliyor. Bir nevi dijital ego kumandası elimizde!
Düşünün, Shakespeare bugün yaşasaydı belki şöyle yazardı: “Beğenmek ya da beğenmemek, bütün mesele bu!” Freud ise “like” butonunu bilinçdışının modern yansıması olarak yorumlardı. Sartre kesinlikle TikTok’u “ötekilerin cehennemi” olarak ilan ederdi.
Bu sadece gençlerde değil, yetişkinlerde de böyle. Geçenlerde bir danışanım, sabahları ilk iş olarak Instagram’a girip önce kendi paylaşımına kaç beğeni gelmiş bakıyor, sonra kahvaltısını yapıyormuş. Yani kahvaltıdan önce gelen ‘onay’ doygunluğu! Sosyal medya adeta duygusal bir ATM’ye dönüşmüş: “Beğeni çek – kendine güven yatır.”

Bir de ünlüler var tabii.
Elon Musk, bir tweet’le kripto piyasasını sallarken aslında o da “kaç retweet oldu?” diye bakıyor olabilir. Kim Kardashian, her beğeniyi marka değerine çevirirken, biz sıradan kullanıcılar sadece görünmek istiyoruz. Onaylanmak, fark edilmek, birilerinin gözünde bir an için bile olsa “değerli” olmak…
Peki çözüm?
Sosyal medya kötü değil. Ama beğeni sayılarını kendimizle ilgili nihai bir yargıymış gibi değerlendirmek yanlış. Kendimizi bir postun altındaki rakamlardan ibaret görmemeliyiz. Gerçek özgüven, dijital alkıştan bağımsız olmayı başarabilmekte gizli.
Unutmayın: En anlamlı “like”, kendi iç sesinizden gelen “Aferin be!”dir.
Siz en son ne zaman bir paylaşımı, kim ne der diye düşünmeden sadece kendiniz için yaptınız?