İhmal mi Mağduriyet mi? Yangında 5 Çocuğunu Kaybeden Annenin Sorumluluğu Ne Kadar?

İhmal mi Mağduriyet mi? Yangında 5 Çocuğunu Kaybeden Annenin Sorumluluğu Ne Kadar?
A- A+

Uzman Psikolog Esra Tanrıverdi yazdı…

Daha önce devlette çalışmış ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’yla iş birliği içinde sosyal çalışmalar yürütmüş bir psikolog olarak, yaşanan bu elim olayda annenin tamamen mağdur ve hatasız olduğunu düşünmüyorum. Çocuklarını kaybeden annenin yaşadığı acı, hiç şüphesiz hepimizi derinden etkiledi. Ancak çocukların bir ihmal sonucu hayatlarını kaybetmesi, bu olayda tek sorumlunun devlet olmadığına işaret ediyor; sorumluluğun bir kısmı aileye, yani anneye ve onun yakın çevresine, özellikle de akrabalarına ait. Annenin babasının bir felsefe öğretmeni olduğu ve kızının içinde bulunduğu durumu biliyor olması muhtemel. Beş küçük çocuğun hayatını kaybetmesi, yalnızca maddi yetersizliklerle açıklanamayacak kadar büyük bir trajedi.

Bu olayda dikkatimizi çeken bazı noktalar var. Öncelikle, annenin çocuklarına dair aldığı kararların, çocukların ardı ardına doğumuyla ilişkili etkilerini ele almak gerekiyor. Her biri birer yaş aralığında, bir yaşından beş yaşına kadar olan küçük çocukların bakımı oldukça özen ve sorumluluk gerektirir. Bu kadar kısa süre içinde çok sayıda çocuk sahibi olmak, fiziki ve ruhsal açıdan oldukça yorucu bir süreçtir. Annenin doğum kontrol yöntemlerini göz önünde bulundurmaması, aile planlamasına dair bilinç eksikliğini düşündürüyor. Bu tür kararlar, ailelerin sağlıklı bir ortam sunma konusunda zorluk yaşamalarına neden olabiliyor.

Öte yandan, annenin küçük yaştaki çocuklarını evde yalnız bırakıp işe gitmesi, her ne kadar maddi gereksinimlerle açıklansa da çocukların güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Dahası, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çocukları koruma altına almak istediği ancak annenin buna izin vermediği bilgisi, olayın boyutunu daha da derinleştiriyor. Bu durumda, annenin çocuklarının güvenliği ve sağlığı adına sosyal hizmetlerden gelen bu desteği reddetmesi çok ciddi bir yanlış olarak değerlendirilmeli. Eğer çocukların bakımı ve korunması sağlanamayacak durumdaysa, bu tür yardımları reddetmek yerine sosyal hizmetlerle iş birliği yapmak, çocukların hayatını kurtarabilirdi.

Bu çocuklar belki de hayata zaten beş sıfır yenik başlamışlardı. Böylesi bir aile ortamında, ihmalin ve güvensizliğin ortasında büyümek, ilerleyen yaşlarında ruhsal ve bedensel sağlıklarını ne kadar tehdit ederdi? Eğer yaşasalardı, ergenlik dönemi ve yetişkinlik dönemlerinde karşılaşacakları zorlukları düşünmeden edemiyorum. Bu nedenle, çocuklar her ne kadar hayatlarını çok erken yaşta kaybetmiş olsalar da, belki de bu şartlarda büyümek onlar için daha büyük bir tehlike arz edecekti. Çocukları güvende tutmanın öncelik olduğu bir toplumda, böylesi ihmalkâr bir aile ortamı içinde büyüme ihtimalleri bile iç acıtıcı.

Ayrıca, annenin sosyal çevresindeki risk faktörlerine de dikkat çekmek gerekiyor. Eşinin hapiste olması, madde bağımlılığı gibi durumlar, çocukların sağlıklı bir ortamda büyümesini tehdit eden unsurlar arasında. Annenin ruh sağlığı ve bağımlılık durumunun gözden geçirilmesi, böyle bir trajedinin tekrar yaşanmaması adına oldukça kritik. Bu bağlamda, devletin kapsamlı bir değerlendirme ve takip süreci sunması büyük önem taşıyor.

Elbette, bu acı dolu olayda annenin durumu yargılamak yerine, toplum olarak bu tür olayların tekrarlanmaması adına hangi adımları atmamız gerektiğini düşünmeliyiz. Bu, yalnızca bireylerin değil, toplumun ve kurumların sorumluluğudur.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Manşet haberler
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •