Sezgin Baran Korkmaz, Fatih Altaylı'nın programında, FETÖ davasında Yalçın Ayaslı’nın avukatlığını İlhan Cihaner’in yaptığını belirterek, "Savcılık, Bakırköy’den gelen yazının FETÖ’deki dosyadan takipsizlik kararının nasıl çıkarıldığına bakacak. İşte 2 milyon dolar orada yatıyor. Mustafa Ateş’in banka hesaplarına bakın. Mustafa Ateş ve ortağı İlhan Cihaner… Cihaner eskiden millete ‘Bana rakı balık ısmarlayın’ diye kapı kapı gezerken, şimdi millete o ısmarlıyor. Hepsinden haberdarım. İstihbaratım geniş. Bırakır mıyım ben onları..." demişti.
Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı ve CHP Milletvekili İlhan Cihaner, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, iddialara yanıt verdi.
Cihaner, "Söz konusu programda benimle ilgili dile getirilen kolaylıkla çürütülebilecek iddialara yanıt vermek niyetinde değildim. Çünkü davaların görülme yeri mahkemelerdir. Özellikle karmaşık hukuk davalarının “sosyal medya mahkemelerinde görülmesi” çoğunlukla yanıltıcı sonuçlara yol açar ve avukatlık etik kurallarına da aykırıdır. Ancak programda dile getirilen iddiaların az da olsa bana değer veren insanlar nezdinde kafa karışıklığı yarattığını gözlemledim. Gündem, hepimizi derinden yaralayan Narin vakasına odaklanmış iken de geçtiğimiz süre içerisinde açıklama yapmayı doğru bulmadım. Ayrıca sayın Altaylı’nın programına çıkarak yanıtlamayı düşünmüştüm. Ancak bu mecrada da açıklama yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum" dedi.
"Son kararı yargı verecek"
Cihaner, FETÖ borsası iddiasına ilişkin şunları söyledi:
"Bu iddia olmasaydı belki muhatap almayacaktım söylenenleri. 'FETÖ Borsası' terimi gündemimize şöyle girdi: Bir kişi hakkında önce uydurma haberler yayınlanır, uydurma şikayetlerle ya da işbirlikçi kamu görevlileri aracılığı bir soruşturma açılır /ya da soruşturma tehdidi ortaya konulur. Daha sonra bu soruşturmadan kendisinin kurtarılacağı iddiası ile malına mülküne çökülür. Oysa iddia konusu olayda şikayeti yapan Altaylı’nın programına katılan şahıstır. Yani programda iddia ettiği gibi savcılık resen soruşturma açmamıştır. (Şikayet tarihi 6.7.2017 olup kendisi programda anlattığının aksine savcılığa şikayetçi olarak ifade dahi vermiştir.)
Bunun öncesinde 2016 yılında iddia sahibinin ortağı olan Lev Aslan Dermen (Levon Thermeciyan) Türkiye’de bir havayolu şirketini ele geçirmeyi planladıklarını ve fırsat bekledikleri yönünde açıklamalar yapmış eş zamanlı olarak gazetelerde Müvekkili karalayan haberler çıkmaya başlamış şirketin kredibilitesi zarar görmüş ve yaptığı sözleşmeler sonlandırılmaya başlanmıştır. Bu aşamada BoraJet’e yatırım yapacağını iddia ederek ortaya çıkan iddia sahibi gelecekte olası satıştan kar ve hisse karşılığı ancak bir bedel ödemeden BoraJet’i devralmıştır. Ancak kısa bir süre sonra bazı alacakları bahane ederek müvekkilin kişisel ve aile varlıklarına hacizler ve icra satışları yoluyla el koymaya başlamıştır. Bizim dosyalara dahlimiz bu olaylardan çok sonra Ocak 2021’de aldığımız vekaletname sonrası olmuştur. Programa konu hukuk davası buna ilişkin olup çok fazla teknik detayı vardır. Halen İstanbul Ticaret mahkemesinde görülmektedir.
İddia sahibi özellikle şirket CFO’sunu dillendirerek verilen takipsizlik kararının eksik olduğunu iddia etmektedir. Oysa takipsizlik kararında bu kişinin ismi yer aldığı gibi ifadesi de alınmış, ayrıntılı olarak durumu analiz edilmiştir. 2017 yılında soruşturma başlatılmış, müvekkilin avukatları dahil telefonlar dinlenmiş, havuz sorguları, Bylock sorgusu, mali kayıtları incelenmiş, vs. sonuç olarak müvekkil ve CFO’su dahil tüm şüpheliler hakkında dört yıllık soruşturma sonucunda iltisak dahi tespit edilememiş, 12.07.221 tarihinde olması gerektiği gibi takipsizlik kararı verilmiştir.
Şimdi; Uydurma ve absürt gerekçelerle FETÖ iddiası ile şikayetçi olup, şirketi ve sahiplerini paralize edip sonra ölü bedeline/bedelsiz şirketi alıp üstüne kişisel malvarlıklarını almaya çalışmak “FETÖ Borsası yöntemi” değil midir? Ve bunu kim yapmıştır? Tabii ki iddia sahibi kişi yapmıştır. Kaldı ki “FETÖ Borsası” dediğimiz yöntemi uygulamak için güvenlik bürokrasisinde, siyasette, yargıda “işbirlikçileri/destekçileri” gerektirir. Bizatihi iddia sahibi programda hukuki sorunlarını çözmek için cumhurbaşkanından bakanlara kadar ismini açıklamak istemediği kişilerle diyaloga geçtiğine değinmiştir. Benim böyle ilişkilerimin olması bir yana siyaseten hepsiyle hasım durumdayım. Biz ise hukuki yardım için bize başvuran ve hukuken sonuç alabileceğimizi düşündüğümüz bir uyuşmazlığı avukat olarak takip etmişiz. Son kararı yargı verecektir."
"Parayı bulma! 2 milyon meselesi"
Avukatların kanun gereği kural olarak ücretsiz dava takip edemeyeceklerini vurgulayan Cihaner, şunları ifade etti:
"En azından Asgari Ücret Tarifesine uymak zorundadırlar. (İstisnai hallerde “pro bono” (ücretsiz) iş görebilirler.) Avukatlık Kanunu: “Yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.” Demektedir. Ankara Barosu’nun Asgari ücret tarifesi ise alacak ve tazminat davalarında alt sınırı “36.450 TL’den az olmamak üzere dava değerinin %16’sı” olarak belirlemiştir. Bu aşağı sınırları ihlal etmemek kaydıyla avukatlar emeklerinin karşılığını ve vekalet ücretlerini kendileri serbestçe tayin ederler. Müvekkillerin rızası ile belirlenen avukatlık ücretinin kriminal ya da usulsüz bir şeymiş gibi anlatılması ancak kafalarda şüphe yaratmaya dönük kirli bir dezenformasyon olabilir.
Vekalet ücretine dair müvekkil ile önceki avukat arasındaki WhatsApp yazışmasının bu yönde kullanılması her şeyden önce suçtur. Avukat müvekkil yazışmaları müvekkilin onayı olmadan açıklanamaz. Doğruluğunu bilmediğimiz bu yazışmaların tarafı değiliz. Müvekkil önceki avukatı ile değerlendirme yapmaktadır. O yazışmalardan, söz konusu miktar üzerinden anlaşılamadığı da görülmektedir. İlgilenenler hatırlayacaktır, bir müddet önce de 5 milyon dolar yaygarası çıkarılmıştı. Parayı bulma konusunda hiçbir zaman çabam olmadı. Özellikle 15 Temmuz sonrası ve birçok “popüler davada” dokuz – on sıfırlı çok rakamı reddettim. Parayı bulma konusunda pek “mahir” olan iddia sahibinin avukatlık mesleğinin ve emeğinin gereklerini kriminal ve kirli bir şeymiş gibi propaganda etmesi nedeniyle bunları yazıyorum. Örneğin İddia sahibinin övünçle bahsettiği kendisinin ve mafyanın avukatı Mark Geragos’un aldığı ücret bizi ilgilendirmez."
"Etik meselesi"
"İddia sahibi soyut ve saçma iddialarla dolu uzun konuşmasının birkaç yerinde etik davranmadığımı iddia etmektedir" diyen Cihaner, şöyle devam etti:
"Öncelikle kara paradan mahkum olmuş Ermeni ve Mormon mafyası ile “para peşinde koşan”, Türkiye ve ABD’nin karanlık tipleri (CİA Direktörü gibi!) ile içli dışlı olup, sermaye ve emperyalizmin ağa babalarıyla, Susurluk kaçkınları ile dostluk kurup kritik görevde bulunan bir yüksek yargı üyesini bedava giydiren bir figürden alacağım bir etik dersi olamaz. Davalara dair yargısal süreçlerde rol alan tek bir yargı mensubu ile dostluk ya da arkadaşlık ilişkimiz olmadığı gibi mesleki sınırları aşan bir diyalog da yoktur. Bu iddiayı dile getirmek tam tersi karar verecek hakim ve savcıları baskı altına alma amaçlı bir üç kağıttır.
Masumiyet karinesi
İddia sahibi kendi hakkındaki Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiş kararları dahi anlaşılmaz bir şekilde soyut komplo iddaiları ile “masumiyet karinesi” çerçevesinde yok sayarken, hakkında uzun soruşturmalardan sonra takipsizlik kararı verilen kişileri bu kararlara rağmen suçlu/şaibeli ilan etmektedir. Bu tutarsızlık üzerine çok şey söylemeye gerek yok sanırım.
Medyada çıkan haberler ve SaBıKaHolding broşürü
Öncelikle SaBıKa Holding broşüründe benim takip ettiğim soruşturma ve davalara dair tek bir ima dahil yoktur. Broşürü hazırlayan partili arkadaşlarımla hazırlanma esnasında ya da sonrasında temasım dahi olmamıştır. Olsa idi takip ettiğim davalarla ilgili bilgiler o broşürde yer alırdı. Ben de herkes gibi broşür yayınlanınca haberdar oldum. Öğrendiğim kadarı ile broşür hakkında açılan davalardan bazıları beraatle sonuçlanmıştır. İddia sahibi broşürü doğru bulmuyorsa davalara katılıp “ispat hakkına” rıza göstererek çürütebilir. Beni ilgilendiren bir durum değildir.
İddia sahibi hakkındaki haberleri benim yaptırdığımı iddia etmektedir. Basit bir sosyal medya araştırması bile bu iddianın da yalan olduğunu ortaya koyabilir. İlgili ile olumsuz haberlerin yoğunlaşması 2018 yılında ve ABD’deki kara para soruşturması ile başlamıştır. Bunun öncesinde de ilgili hakkında haberler yapılmış, kitaplarda iddialara yer verilmiştir. Oysa bizim davalarla ilgimiz 2021 Ocak ayında düzenlenen vekaletname sonrasında başlamıştır. İddia sahibinin açıklamaları kamu adına haber yapan gerçekleri araştıran cesur gazetecileri de baskı ve zan altında bırakma amaçlıdır. Bundan sonra gerçeklere dayalı yapılacak haberleri de "sanki bir etki altında" yaptıklarını düşündürme amaçlıdır. Kaldı ki avukatlar ve siyasetçiler aynı zamanda haber kaynaklarıdır. Kamuoyunu ilgilendiren birçok olay bu etkileşim sayesinde takip edilebilmektedir."
"Peki iddia sahibi niye kolaylıkla çürütülebilecek bu iddiaları dile getirdi?"
"Öncelikle kara para soruşturması sebebiyle iddia sahibinin, özellikle yargı, güvenlik bürokrasisi ve medyadaki kirli/gözü kara desteği zayıflamış görünüyor." diyen Cihaner, şunları ekledi:
"Bazı davalardaki dezavantajlı durumunu bu tarz sosyal medya hamleleri ile yargı ve basın üzerinde baskı kurarak gidermek istediği anlaşılmaktadır. Belki de daha önce kirli ilişkiler kurduğu siyasiler ve yargıdaki eski işbirlikçilerine “yardın edin yoksa sizi ifşa ederim!” çağrısıdır. Umarım kimse bu tuzağa düşmez! Belki de siyasi kimliğim hedeflenmektedir. Zaten bu açıklamayı da esasen bu kimliğim nedeniyle yapıyorum. İddia sahibinin iş tuttuğu isimler ve sosyal medya da destek olan bazı hesaplar düşünülürse bu da ihtimal dahilinde görünüyor. Bir diğer gerekçe ise -daha önce Hergüner Hukuk Bürosu’na yaptığı gibi- avukatları tehditlerle, hukuk dışı şikayetlerle yıldırarak davayı bırakmamızı sağlamak. Uyuşmazlıkların çözüm yeri her türlü eleştirimize rağmen hala mahkemelerdir. Sosyal medyada kurulmak istenen jüriler değildir.
SON SÖZ
Yukarıda değindiğim gibi bazı iddialar olmasa bu kişiyi muhatap almayı düşünmezdim. Bundan sonra da muhatap almayacağım. Esasen fiili avukatlığı bırakarak siyasete daha çok zaman ayırmayı düşündüğüm bir anda bu iddialar eldeki davaları sonuna kadar takip etme kararı aldırdı."