100'ü aşkın ülkeden devlet ve hükümet başkanı, bakanlar ile uluslararası kuruluş başkanlarının katılımıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayelerinde 1-3 Mart'ta gerçekleştirilecek 3. Antalya Diplomasi Forumu başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu'nda katılımcılara hitap etti. Gazze'de yaşananların bir savaş değil, bir soykırım girişimi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze'de sadece çocuk, kadın ve siviller canice katledilmedi, aynı zamanda milyarlarca insanın uluslararası sisteme, adalete ve hukuka inancı da yok edildi" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Netanyahu hükümeti katliam politikalarını dün olduğu gibi pervasızca sürdürebiliyor. Batılı güçler ise iki yüzlü politikalarıyla dökülen kana ortak oluyor" tepkisinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Antalya Diplomasi Forumu'nun 3'üncü buluşması münasebetiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bilindiği gibi 6 Şubat 2023'te yaşadığımız asrın felaketi nedeniyle forumumuzu geçtiğimiz yıl iptal etmek durumunda kalmıştık. Ülkemizin 11 ilini ve 14 milyon vatandaşımızı etkileyen 53 binden fazla canımızı yitirdiğimiz deprem felaketinin yaralarını hızla sarıyoruz. Bu zorlu süreçte dost ve kardeş ülkelerden gördüğümüz maddi manevi desteği burada özellikle ifade etmek isterim. Dünyanın neresinde olursa olsun acımızı yürekten paylaşan dayanışma ve desteklerini esirgemeyen dostlarımıza bir kez daha ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Millet olarak destekleriyle, katkılarıyla en zor günlerimizde bizlere umut aşılayan dostlarımızın kadirşinaslığını unutmayacağız. Depremlerde vefat eden kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum.
Antalya küresel diplomasinin kalbinin attığı merkezlerden biri haline geliyor. 4 bin civarında katılımcı burada bir araya geliyor.
Sadece dış politikada değil, pek çok alanda ezberler bozuluyor. Bu değişim gönül ister ki açlığa çare olsun. Ülkeler arasındaki gelir adaletsizliği giderek artıyor. Kültürel ırkçılık, İslam düşmanlığı dünyanın birçok ülkesinde bir veba salgını gibi yayılıyor. 21. yüzyıl beklentilerin tam aksine giderek buhranlar çağına dönüşmektedir. Kural temelli ulusal temel anlamını kaybetmektedir.
Türkiye gerek coğrafi konumu, gerekse kültürel bağları konumuyla krizlerden en çok etkilenen ülkelerden bir tanesidir. Örneğin pek çok ülkenin son 5-10 yılda yüzleştiği terör tehdidi ile biz 40 yıldır mücadele ediyoruz. DEAŞ'ı püskürten yegane NATO ülkesiyiz.
Yükselen İslam düşmanlığının hedef aldığı toplum kesimlerinin başında bizim yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız geliyor. Son dönemde protesto eylemi kılıfı altında Avrupa'da mukaddes kitabımız Kur'an'ı Kerim'e yönelik yapılan saldırıların çoğu, Türk Büyükelçiliklerinin önünde gerçekleştirildi. Türkiye ve Avrupalı Türkler bu süreçte özellikle provoke edilmek istendi.
Düzensiz göç meselesinde zaten 12 yıldır ciddi baskı altındayız. Çatışmalardan ve terör örgütlerinin baskılarından kaçan yaklaşık 4 milyon sığınmacıya evsahipliği yapıyoruz. İnsanlığın yüzleştiği bir diğer önemli sorun olan iklim değişikliği konusunda da durum farklı değildir. Akdeniz çanağında olmamız hasebiyle iklim değişikliğinin menfi etkilerine her geçen yıl daha fazla maruz kalıyoruz. Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür.
Türkiye'nin hiçbir hadiseyi uzaktan seyretme veya görmezden gelme lüksü yoktur. Sorumluluk sahibi bir ülke olarak; doğru bildiklerimizi cesaretle söylemek, hem kendi insanımıza, hem de tüm insanlığa karşı görevimizdir. Hakikati konuşanların seslerinin kısıldığı günümüzde böyle bir misyonun zorluklarının şüphesiz farkındayız. Ama buna rağmen acı da olsa, birileri için rahatsız edici de olsa, gerçekleri dillendirmeye devam edeceğiz. Forum boyunca ortaya konacak fikirlerin, bizlere bu mücadelemizde katkı sunacağına inanıyorum.
Karşı karşıya olduğumuz jeopolitik riskleri yönetmek için her zamankinden daha aktif, çok yönlü, dikkatli ve soğukkanlı bir politika izliyoruz. Girişimci, insanı ve diplomasiyi öne çıkaran dış politikamızın temelinde kadim değerlerimizle çıkarlarımızın uyumlu birlikteliği vardır. Prensiplerimizden taviz vermeden, ülkemizin menfaatlerini her alanda güçlü bir şekilde savunmanın gayretindeyiz.
Yakın dönemde yaşadığımız hadiseler ve tecrübeler bize şunu öğretti: Diplomasi, krizlerin barışçıl çözümünde elimizdeki en büyük araçtır. Yeter ki; diplomasiye şans tanıyalım, alan açalım. Yeter ki, maksimalist hedefler peşinde koşmayalım. Her zaman söylediğimiz gibi; sıkılı yumruklarla musafaha olmaz. Hüsnüniyet, irade ve kararlılığın olduğu her yerde, diplomasi ve diyalogla mesafe almak pekâlâ mümkündür. Elbette tüm bunları dillendirirken, gerçeklerden kopuk bir romantizmden bahsetmiyorum. Tarih boyunca olduğu gibi bugün de, jeopolitik rekabetin kıran kırana geçtiği bir coğrafyada yer aldığımızı asla unutmuyoruz.
İçeride güçlü olmadan, dışarıda güçlü olunamayacağını, sahada varlık göstermeden masada kazanım elde edilemeyeceğini de çok iyi biliyoruz. Nitekim bu hakikatleri göz önüne alarak, son 21 yılda ekonomiden ticarete, savunmadan ihracata her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdik. Diklenmeden dik durabilmek için, milli onurumuzu, bekamızı, milletimizin hak ve hukukunu koruyabilmek için her türlü adımı attık.
On binlerce insanın hayatını kuracak tarihi bir fırsat heba edildi. Kura temelli uluslararası düzenin iflas bayrağını çektiği yer Gazze olmuştur. Gazze'de 7 Ekim'den bu yana yaşanan barbarlığı hepimiz şahitlik ettik. 30 binden fazla Gazze'li şehit edildi. Burada bir hususu açık ve net ifade etmek isterim. Burada milyarlarca insanın hukuka dair inancı da yok edildi.