Çağımızın en büyük sorunlarından biri uykusuzluk… Kimileri yastığa başını koyar koymaz uyuyan şanslılardan olsa da pek çok insan uykuya dalmakta zorlanıyor. Özellikle akşam yemeğinden sonra televizyon izlerken koltukta uyuyakalmak çok tatlı gelirken, kanepeden yatağa gidildiğinde uykuya devam etmek işkenceye dönüşebiliyor. Peki neden kanepede saniyeler içinde uyuyakalırken yatakta uyumakta zorlanıyoruz? Hürriyet'ten Sedef Batı'nın haberi şöyle;
Uzun bir günün ardından kanepeye uzanıyorsunuz ve kendinizi televizyon karşısında uyuklarken buluyorsunuz.
Loş ışık, günün yorgunluğu, yemek sonrası çöken ağırlık, arka fondaki beyaz gürültü gibi etkenler kanepede sızıp kalmamıza neden olabiliyor ama o saatte yatağımıza gidip uyumaya kalksak yüzlerce koyun saymamız gerekiyor.
Neden yumuşacık yataklarımızda tertemiz pijamalarımızla uyumak varken ergonomik ve hijyenik olmayan kanepede uyumayı seviyoruz? Dahası neden bu şekilde daha kolay uyuyoruz?
"Biyolojik uyku dürtüsü" olarak tanımlayabileceğimiz uyku baskısı, kanepede uykuya dalmanın nedenlerinden biri. Ne kadar uzun süre uyanık kalırsak uyku baskısı da o kadar artıyor. Bir diğer neden de bize gündüzleri uyanık kalırken geceleri uyumamızı söyleyen sirkadiyen ritmimiz.
Uykuya daldığımız ortam da uyuyakalma olasılığını etkiliyor. Uyumadan önce yediğimiz yemek, kanepemizin rahatlığı, televizyonun loş ışığı ve odanın sıcaklığı, uykuya dalmak için mükemmel bir ortam oluşturuyor.
Avustralya Central Queensland Üniversitesi Appleton Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olan Madeline Sprajcer ve enstitünün direktörü Sally Ferguson, CNN International için kaleme aldıkları yazıda, kanepede kestirip uyandıktan sonraki uyku baskısının kestirmeden önceye kıyasla çok daha düşük olduğunu, 16 saatten fazla süren uyanıklığın aksine yeni uyanıldığı için uyku baskısının daha az olacağını, bunun da yatakta uykuya dalmayı zorlaştırdığını vurguladı.
"Eğer kanepede beş dakika uyuyakalırsanız, yatakta uyumakta çok fazla sorun yaşamayabilirsiniz. Bu kadar kısa bir şekerlemenin uyku baskısını çok fazla azaltması pek mümkün değildir. Ancak bir saat uyuduysanız durum farklı olabilir."
HAFİF UYKUDAYKEN UYANIRSANIZ TEKRAR UYKUYA DALMAK DAHA ZORDUR
Çoğu uyku döngüsü yaklaşık 90 dakika uzunluğundadır. Hafif uykuyla başlar, derin uykuya geçer ve sonra tekrar hafif uykuyla sona erer. Derin uyku sırasında uyanırsanız muhtemelen kendinizi sersemlemiş hissedersiniz ve yatağa gittiğinizde tekrar uykuya dalmanız kolay olabilir. Ancak hafif uyku sırasında uyanırsanız yatakta tekrar uykuya dalmanız daha zor olabilir.
Kanepeden kalktığınızda ışıkları açmak veya dişlerinizi fırçalamak gibi aktiviteler de uykunuzu bölüp kendinizi daha uyanık hissetmenize neden olabilir. Bu yüzden yatağa gittiğinizde uyumanız zorlaşabilir.
Yatağınızın içinde uykuya dalmanın zor olmasının başka nedenleri de var. Birçok insan uykuya dalma konusunda kaygı yaşıyor; yeterince uyuyamamak veya yeterince hızlı uykuya dalamamak konusunda endişelenebiliyor. Böyle durumlarda yatağa girmek, uyumayı daha da zorlaştıran stres ve endişe duygularıyla ilişkilendirilebiliyor. İşte bu yüzden stresin daha az olduğu kanepede uykuya dalmak daha kolay olabiliyor.
Neden yatağa gidince uyuyamıyoruz da koltukta kanepede kolayca uykuya dalıyoruz?
Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Ayhan Öztürk, uyku ile ilgili problemleri gözden geçirmeden önce neden kaliteli ve düzenli bir uyku döngüsüne sahip olmamız gerektiğini ve uykunun pasif bir durum değil dinamik bir süreç olduğunu bilmemiz gerektiğini hatırlattı.
Uykunun metabolik olayların düzenlenmesinde, duygusal düzenlemelerde, fiziksel performansta, hafıza ve öğrenmede önemli bir rol oynadığını belirten Öztürk, uyku sağlığını sürdürmede en önemli etkenin uyku hijyeni olduğunu, bunun uyku kalitesini artıran ilke ve uygulamalar olarak tanımlandığını ifade etti.
Yeterli bir uyku hijyeninin, uyku bozuklukları sıklığında azalma, uyku memnuniyeti ve kalitesindeki artmayı sağladığını söyleyen Öztürk, uykuyla ilgili çalışmaları da aktardı:
"Uyku konusunda yapılan araştırmalar, uykunun zannedildiği gibi yorgunluk sonucu başlayan pasif bir süreç olmadığını, vücudun biyolojik saatinin düzenleyici rol oynadığı, birçok uyku getirici biyokimyasal maddenin ve hormonun salındığı, bu sırada beyindeki özel merkezlerin bir sıra ve düzen içinde etkin hale geldiği aktif bir işlev olduğunu gösterdi."