Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün üzerinden 85 yıl geçti. 57 yaşında hayatını kaybeden Atatürk'ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli yöneticileri ve doktorları tarafından 'zehirlendiğine' ilişkin iddialar zaman zaman dillendirildi. Yeni Şafak Gazetesi, 6 Nisan 2015'te "Atatürk'ü böyle zehirlediler" başlığı ile Atatürk’ün ölümündeki sır perdesini aralayan tarihi kanıtlara ulaştığını okuyucularına duyuruyordu. Ancak, Türkiye'nin en önemli tarihçilerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı ise, "Atatürk'ün zehirlenerek öldürüldüğü" yönündeki iddialar için 'deli saçması' açıklamasını yapıyordu.
57 yıllık hayatı boyunca cepheden cepheye koşan ve Mareşal unvanı alan Atatürk, çocukluğundan beri birçok hastalıkla mücadele etti. Sıtma, böbrek ve kalp hastalıkları, egzama ve tartışma konusu olan siroz... Atatürk hayatı boyunca hastalıklarla da mücadele etti… İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalık geçmişi…
Bugün 10 Kasım... Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün üzerinden 85 yıl geçti.
Atatürk vefatından aylar önce yaveri Salih Bozok'a şöyle söyler: "Ben öleceğim Salih, çünkü benim hastalığım siroz. Okudum, tetkik ettim, siroz insanı muhakkak öldürür. Ama hastalığım daha önce tüm ayrıntılarıyla bana anlatılsaydı, o zaman bu işin başında önlemini alırdım."
10 Kasım 1938'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayata veda eden Atatürk'e ölümünden yaklaşık bir sene önce siroz hastalığı teşhisi konmuştu.
Henüz 57 yaşında hayata veda eden ve yaşamı boyunca cepheden cepheye koşan Mustafa Kemal Paşa'yı ölüme götüren siroz mu olmuştu?
Atatürk'ün doğumundan ölümüne kadar birçok defa hastalığa yakalandığı, cephede yaralandığı, travma ve kalp krizi geçirdiği bazı alışkanlıklarının sağlığını olumsuz yönde etkilediği biliniyor.
Atatürk'ün yaşadığı ilk travma: Kardeşleri öldü, o yaşadı…
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk yaşadığı ciddi hastalık ve travma çocukluk dönemine denk geliyor. Makbule hanım dışında 4 kardeşini erken yaşlarda kaybeden Mustafa, erkek kardeşleri Ahmet ve Ömer gibi küçük yaşta difteri ve kuş palazı geçirdi.
Ancak kardeşleri vefat ederken Mustafa bu hastalığı atlattı. Ölen kardeşlerinin hikayelerini dinleyerek büyüdü ve 20 yaşına geldiğinde Naciye adındaki en küçük kardeşi de vefat etti.
Küçükken yakalandığı sıtma hastalığı tüm hayatı boyunca nüksetti…
Mustafa Kemal Manastır'da (şu anki Kuzey Makedonya) askeri liseye henüz yeni başladığı sıralarda sıtmaya yakalandı.
Sıtma hastalığı onu hayatının sonuna kadar etkiledi. O dönemlerde ölümcül olan bu hastalık 15-16 yaşlarındaki Mustafa Kemal'in bağışıklık sistemini de zayıflatmıştı. Hastalığı dönemi yüksek ateş, titreme ve baygınlık geçiren Mustafa Kemal bu hastalığı da atlatmayı başardı.
Trablusgarp'taki kaza, sol gözünde kalıcı hasar bıraktı…
Tarihler 8 Aralık 1911'i gösterdiğinde Binbaşı Mustafa Kemal 30 yaşındaydı ve Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprağı olan Trablusgarp'a gönderildi. Bingazi üzerinden 19 Ekim'de İskenderiye'ye yola çıktıktan sonra bir hastalık geçirdi. Derne'deki 16-17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü. Bir harabeden düşen kireç taşı parçası şiddetle yüzüne çarptı ve ömrünün sonuna kadar sol gözünde kalıcı hasar bıraktı.
Atatürk’ün sol gözünün şehla (hafif şaşı) olması bu savaşta geçirdiği kaza sebebiyle oldu. Atatürk, İstiklal Harbi henüz başlamadan önce annesi Zübeyde Hanım ile birlikte Şişli'de bir evde kalıyordu. O dönemde de gözündeki ağrılar nüksetmiş ve ameliyat olmuştu.
10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı
-Albay Mustafa Kemal
Çanakkale Cephesi Anafartalar Kumandanı-1915
Çanakkale Cephesi'nde şarapnel parçası kalbine isabet etti, sıtma hastalığı nüksetti…
1914-15 yıllarında Çanakkale savaşları sırasında Yarbay Mustafa Kemal tekrar sıtmaya yakalandı. Conkbayırı’ndaki çarpışmalarda bir bombadan saçılan şarapnel parçası kalbine isabet etti.
Albay Mustafa Kemal bu olayı anılarında şöyle anlatıyor: "10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. o gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı Liman von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim."
Atatürk ve kronik böbrek rahatsızlığı…
Atatürk, Çanakkale Savaşı boyunca, sıtmanın yanında böbrek rahatsızlığı da çekti. 1917 yılı sonunda o dönemde Veliaht olan Sultan Vahdettin ile Almanya’ya giden Tümgeneral Mustafa Kemal'in bu rahatsızlığı daha da arttı. Mustafa Kemal Paşa bu sebepten dolayı Avusturya'nın Viyana şehrine gitti. Bristol Oteli'nde kalan Mustafa Kemal Paşa'nın Cottage Sanatoryumu'nda tedavisi başladı ve Karlsbat'da (Carsbad) da kaplıca tedavisi gördü.
Kulak egzaması…
Atatürk'ün gençliğinden itibaren kulak egzaması vardı. 1926'da Bursa'da kulak egzaması nüksetti. Bu nedenle ile sık sık kulak iltihabı geçirdi.
Durmadan tespih çekerdi, sonradan öğrendim ki bunun sebebi yakın zamanda sıtma nöbeti geçirmesiymiş
- Amerikan Heyeti Başkanı General Harbord
Milli mücadele dönemi sıtma hastalığı devam etti…
Tümgeneral Mustafa Kemal Paşa'nın, Milli Mücadele için gittiği Samsun'da böbrek rahatsızlığı nüksetti. Havza’da kaplıcadan yararlanan, Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi sırasında da nöbet geçirdi. 20 Eylül 1919’da Sivas'ta görüştüğü Amerikan Heyeti Başkanı General Harbord anılarında "Durmadan tespih çekerdi, sonradan öğrendim ki bunun sebebi yakın zamanda sıtma nöbeti geçirmesiymiş" diye yazmıştı. Atatürk, böbrek ve sıtma hastalıklarının etkisini ömrünün sonuna kadar görmüştür.
İstiklal Harbi'nde 3 kaburga kemiği kırıldı…
Mustafa Kemal Paşa 12 Ağustos 1921'de Ankara Polatlı’da cepheyi incelerken atın ürkmesi sonucu düşerek üç kaburga kemiğini kırdı. Ancak sadece 5 gün sonra tam iyileşmeden 17 Ağustos’ta cepheye dönmek zorunda kaldı. O dönemde geceleri iyi uyuyamayan ve sık sık ateşlenen Mustafa Kemal Paşa için Halide Edip Adıvar, "Mustafa Kemal'i hiç bu kadar yorgun ve ümitsiz görmedim." demişti.
Halktan gizlenen Atatürk'ün geçirdiği ilk kalp krizleri…
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1923'te cumhuriyetin ilanından 2 hafta sonra 11 Kasım günü kalp krizi geçirdi.(Bazı kaynaklarda bu tarih 10 Kasım olarak geçiyor) Ankara'da Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği yerken fenalaşıp masadan kalkamayan Türkiye Cumhurbaşkanı'nın imdadına Doktor Refik Saydam yetişti. O dönemde odasında zatürre teşhisiyle yatan Latife Hanım'ı kontrol etmeye gelen Doktor Saydam yanında getirdiği morfini Mustafa Kemal Paşa'ya enjekte etti ve Paşa ölümden döndü. Krizi aşırı yorgunluk ve stres tetiklemişti.
2 gün sonra ikinci kalp krizi…
İkinci kalp krizi 2 gün sonra Atatürk'ü bu sefer Çankaya Köşkü'nün bahçesinde yakaladı. Köpeği Foks ile oynayan Paşa bahçede kahve içerken bir anda yere yığıldı. Teşhis yine aynıydı; çok çalışmak ve stres kalp krizlerine neden olmuştu.
Latife Hanım, Mustafa Kemal Paşa'ya çok kahve ve sigara içtiği yönünde telkinde bulunsa da Mustafa Kemal Paşa çalışmalarını Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem binasına kaydırdı ve kendisine konan günlük 10 sigara yasağını deldi. Atatürk, ilk kalp krizini geçirdiğinde 42 yaşındaydı.
Atatürk iyileştikten sonra kendisini ziyarete gelen Ali Fuat Cebesoy gibi arkadaşlarına, "öteki dünyaya gidip geldiğini" söylemişti.
Mayıs 1927'de Nutuk'u hazırlarken 3 gün uyumadı kriz geldi…
Atatürk, üçüncü kalp krizini İstiklal Harbi dönemini kaleme aldığı Nutuk'u hazırlarken geçirdi. Kimi zaman üç gün uyumadığı 1927 Mayıs'ında Atatürk çalışmaları döneminde Çankaya Köşkü'nde üçüncü kriz geldi. Sağlık Bakanı Refik Saydam ve Doktor İsmail Arar'ın müdahale ettiği Atatürk'ün bu sefer çok acı çektiği ve kas gevşetici iğnelerle sakinleştirildiği biliniyor. Ancak Atatürk'ün yaşadığı kalp krizi 23 ve 28 Mayıs’ında kalp spazmı şeklinde nüksetti.
Atatürk'ün tedavi disiplini altında tutulması için yurt dışından doktor getirilmişti. Yabancı uzmanlar onu muayene edip yapılan tedaviyi uygun ve yeterli gördüklerini söylediler; bu sefer sigara ve içki yasağı kondu. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Efendi kalp hastasıydı ve dikkatli olması gerekiyordu. Ancak Atatürk'ün bu tedavi disiplinine de uyduğu söylenemez.
Elle yaptığım muayenede karaciğerinin üç parmak kadar büyüdüğünü anladım. O güne kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından hiç bahsedilmemiş olan Atatürk üzerinde bu sözlerim sürpriz tesiri yaptı.
Doktor Nihat Reşat Belger - Atatürk'e ilk siroz teşhisi koyan doktor
Doktor yasaklarına uymadı…
Takip eden 10 sene içerisinde Atatürk'te fazla bir rahatsızlık belirtisi görülmedi. Ancak 1936 yılının kasım ayında Cumhurbaşkanı bir sabah yüksek ateş ve şiddetli ürpermeyle uyandı. Ateşi 39'du ve vücudunun sağ tarafında şiddetli bir ağrı hissettiğini söylüyordu.
Zatürre teşhisi konulan Atatürk bu olayın akabinde beş gün boyunca doktorlar ne dediyse noksansız tatbik etti.
Sonraki dönemde Atatürk, 1938'e kadar doktor gözetimi altında kaldı ancak yasakları delerek yaşantısında fazla bir değişiklik yapmadı.
İlk siroz teşhisi…
1938'in ocak ayında vücudunda kaşıntı başlayınca tüm düzeni bozuldu ve Yalova'ya kaplıca tedavisine gitti. Bursa kaplıca müdürü Doktor Nihat Reşat Belger'e muayene oldu. Siroz hastalığına ilk teşhis burada konuldu.
Doktor Belger anılarında bu olayı şöyle anlatıyor: "Elle yaptığım muayenede karaciğerinin üç parmak kadar büyüdüğünü anladım. Kaşıntının yemek ve içmekle ilgili olduğunu söyledim. O güne kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından hiç bahsedilmemiş olan Atatürk üzerinde bu sözlerim sürpriz tesiri yaptı. Ama belli etmeden, 'Şimdi ne yapacağız' dedi. Yemek içmekten ne kastettiğimi anlamıştı. Perhize hemen başlaması gerektiğini söyledim. Kaşıntısını azaltacak bir pudra verdim."
Vasiyetini yazdı, komaya girdi…
Atatürk 26 Mayıs 1938 günü son defa Ankara'dan ayrıldı ve İstanbul'a hareket etti. 1938 Eylül'e gelindiğinde Atatürk'ün sağlığı hızla bozulmaya başladı. Bunu anlayan Cumhurbaşkanı 5 Eylül 1938 günü vasiyetini yazdı. Ertesi gün Dolmabahçe Sarayı'na gelen Fransız doktor Fissenger, Atatürk'ün karnından tam altı litre su almıştı. 16 Ekim 1938 günü öğleden sonra ağır bir komaya girdi. Bu kritik durum 5 gün sürdü. Son günlerini Dolmabahçe'de vefat ettiği odasında geçirdi. Kötüleşen sağlığı Türk ve yabancı doktorların tedavilerine rağmen sonuç vermedi.
Atatürk 10 Kasım 1938'de sabah saatlerinde hayata veda etti…
Az uyuyan ve az yemek yiyen Atatürk'ün kahve tiryakisi olduğu, sigara içtiği ve alkol aldığı bilinmektedir.
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda manevi kızı Sabiha Gökçen ile konuşurken ölümünden birkaç ay önce son kahvesini içti. O döneme kadar günde 30 fincana kadar kahve içtiği söylenir.
Atatürk ile ilgili 450 sayfalık bir tez hazırlayan Doçent Doktor Eren Akçiçek, düzensiz beslenme, uyku ve dinlenmeye yeterli vakit ayıramamasının Atatürk'ün karaciğerini fazlasıyla yorduğunu belirtiyor.
Dr. Akçiçek’in dikkat çektiği unsurlardan biri de siroz hastalığının teşhisinde oldukça geç kalınması.
Siroz mu Hepatit mi tartışması?
Hayatı boyunca hiç alkol kullanmayan İstiklal Marşı'nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, Atatürk'ten yaklaşık 2 sene önce 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti. Atatürk'ün Fransız doktoru Fissinger Atatürk'ün hastalığının sebebini sadece alkole dayandırmamak gerektiğini belirtmiş, içki içmeyen bir çok Müslüman hastanın da aynı duruma düşebildiğini belirtmişti.
Bazı tezlere göreyse Atatürk o dönemdeki imkanlarla bilinemeyen Hepatit B veya C virüsü sebebiyle öldü. "Atatürk’ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü" kitabının yazarı Doktor Eren Akçiçek, "Karaciğerin büyümesi, alkole bağlı sirozun en önemli göstergelerinden biri" olduğunu savunuyor.
Ancak yakın tarihte yazar Ömer Deli'nin "Agoni: Atatürk'ün Ölümündeki Sır Perdesi" gibi Atatürk’ün alkolik sirozdan değil sıtmadan öldüğünü ve 'alkolik sirozdan öldüğü' yönündeki görüşleri çürüten çalışmalar ortaya konulmuştur.