Av. Tutku Sena Sönmez Kıraç ' yazısı;
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DAVASINDA DANIŞTAY 10. DAİRE KARARINI AÇIKLADI!
Sayın Cumhurbaşkanı’nın 20 Mart 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine dair kararının iptali istemi ile açılan davada, Danıştay 10. Dairesi kararın iptali talebini oy çokluğu ile reddetti. Karar henüz kesinleşmedi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz başvurusunda bulunulması mümkün.
Bu kararın hukuk tarihinde korkunç bir kara leke olarak kalacağı açık. Verilen kararın Anayasaya aykırılığı yok saydığı, usulüne uygun yürürlüğe giren kanun hükmünde bulunan bir uluslararası sözleşmenin herhangi bir gerekçeye dayanmadan ve tek gecede Türk kadınlarını uluslararası zeminde korumasız hale getirecek şekilde yapılan çekilme açıklamasını aklamaya çalışması çok üzücü.
Ama sevindirici ve en azından umut aşılayıcı bir husus daha var. İlgili kararda iki tane karşı oy bulunuyor. Karşı oylarda ilgili işlemin anayasaya aykırı olduğu ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile böyle bir düzenleme yapılamayacağı gerekçeleri ile vurgulanmış. Danıştay 10. Dairesi’nin 5 kişilik heyeti içerisinde yer alan ve duruşmalara da katılan kadın üye karşı oy verenler içerisinde yok.
Tarih bu kararı ve karşı oy yazılarını, savcılık mütalaalarını unutmayacak. Zira burada hâkimin takdir yetkisine bırakılmış bir konudan değil, anayasaya aykırılıktan bahsediyoruz. Anayasa metni açıkken bu konuda görüş farklılıklarının nasıl ortaya çıktığını anlamlandırmak son derece zor.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyize gidilmesinden önce tüm içtenliğimle sormak istiyorum, kararın gerekçesinde uzun uzun yazdığınız koruma mekanizmaları kadınları koruyor ise 2022 yılında neden 226 kadın öldürüldü? Bir şekilde hayatta kalan ama sürekli ölüm tehdidi altında olan sayısını bile bilemediğimiz kadınları kim nasıl koruyacak? Söz konusu mekanizmalar işe yarıyorsa bırakın kadın cinayetlerini bitirmeyi neden azaltamadık bile? 2018 yılından beri öldürülen kadın sayısı neden 400’lü sayıların altına hiç inmedi?
Bu memlekette kadınlar ölüyor. Hem de öyle ecelleri ile değil. Öyle yabancı biri tarafından da değil tanıdıkları birileri, eşleri veya ailelerinden birisi tarafından öldürülüyor. Tüm Türkiye’de toplam 33 tane sığınak varken biz kadınları nasıl yeterli şekilde koruyacağız? Şiddet gören kadının 13 yaşından büyük erkek çocuğu varsa sığınağa çocuğu ile birlikte gidemediğini düşününce hangi katledilen kadının ailesine elimizden geleni yaptık diyebileceğiz?
Kolluk kuvvetlerinin verdiği koruma kararlarının karşı tarafa tebliğ edilip edilmediğinin takibini bile yapmakta son derece güçlük çekerken o koruma kararlarının yeterli olduğu nasıl savunulabilir? Bu memlekette koruma kararı varken öldürülen yüzlerce kadın varken hiç çekinmeden biz kararı vermişiz, onu korumuşuz diyebilecek miyiz?
Kağıt üzerinde her şey güzel olsa da uygulamada bu kadar sorun varken bir şeylerin düzelmesi ve en azından denetlenmesi için zemin hazırlayan İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmek hangi hukuki dayanağa bağlanabilir?
Ben söyleyeyim, hiçbir dayanakla açıklayamazsınız öldürülen kadınları bu kadar düzenlemeye rağmen koruyamadığımızı.
O yüzden gerekir ise son nefesime kadar haykıracağım, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ!